Hırsızları bertaraf etmeyen hükümdar kendisi kervan soyuyor demektir.
Şeyh Sadi Şirazi
Şeyh Sadi Şirazi
Tevhid:
O’na hiçbir şeyi ortak koşmaksızın, ne rasûl bir peygamber, ne mukarreb bir melek, ne bir başkan, ne bir hükümdar, ne de yaratıklardan herhangi bir kimseyi ortak koşmaksızın bir ve tek olarak Allah’a ibadet etmek ve hatta severek, ta’zim ederek, mükafatını umup cezasından korkarak, yalnızca O’na ibadet etmek demektir. Burada anlatılan tevhid’den kasıt ise peygamberlerin gerçekleştirmek maksadıyla gönderilmiş oldukları tevhid’dir. Zira kavimlerinin zamanla ihlal ettikleri tevhid budur. •Şerhu Selaseti’l Usul/Dinde Üç Temel Esas ve Delilleri, İbn Useymin #tercüme #pdf
Reklam
Aynı teoriye Hindistan'da da rastlıyoruz: Bütün Hint kraliyet şehirleri, modern olanlar bile, Altın Çağlarında (in illo tempore, o mitsel zamanda) Evrensel Hükümdar'ın yaşadığı göksel kentin mitsel modeline göre inşa edilmişlerdir. Onun gibi, kral da Altın Çağı tekrar yaşatmaya, mükemmel bir saltanatı kendi gününe taşımaya çalışır.
Fatihin Soyundan Gelen Bizler
Eski hükümdar, dâhiliye nazırını sonuna kadar dinledi. O susunca keskin nazarlarını hepimizin üzerinde ayrı ayrı gezdirdi ve dedi ki: ' Şevketli biraderimin bastığı yerlere dahi bağlılığımı arz ederim. Ancak endişeleri tamamen yersizdir. Eğer dokunulmamış ise, ben zamanında Çanakkale'yi fevkalade tahkim eylemiştim. Oradan hiçbir donanmanın geçmesi mümkün değildir. Amma farz edelim ki öyle bir felaket başa geldi. O halde hükümdarın yapacağı şey tacını tebaasını terk ederek kaçma zilleti değil, sarayındaki payitahtının taşları altında canını feda etmektir. Hazreti Fatih, bu beldeyi küffar elinden fethettiği zaman , Bizans imparatoru Konstantin kaçmayıp, harp ede ede yıkılan kalelerin altında can vermek kahramanlığını göstermiştir. Biz Fatih'in soyu, Konstantin'den aşağı kalamayız. Zat-ı Şahane' ye böylece arz edin. Müsterih olsunlar ve ezeli iradeye boyun eğsinler. Şuaradan şuraya kımıldamasınlar, düşman buraya giremez. Bana gelince, ben artık hiçbir yere gitmem. Yegâne arzum burada ölmektir. Biraderimden ve hükümet-i seniyyeden bu arzuma yardımcı olmalarını dilerim!' Bunları söyledikten sonra kısa temennalarla bizi selamlayıp odadan çıktı.
Sayfa 337 - YeditepeKitabı okudu
"Devletin çıkarı uğrana her şey mubahtır, devlet hayatı ile özel hayatın ahlâk ölçüleri birbirinden farklıdır" şeklinde Özetlenecek ana fikirde ilginç öngörüler vardır: ... 13. Olması gereken değil, olanı ele alıyorum. Nutuklar kitabında olması gerekeni, "Hükümdar" kitabında da olanı ele aldım.
"Devletin çıkarı uğrana her şey mubahtır, devlet hayatı ile özel hayatın ahlâk ölçüleri birbirinden farklıdır" şeklinde Özetlenecek ana fikirde ilginç öngörüler vardır: ... 2. Hükümdar şahsı için değil, halkın iyiliği için zor kullanabilir.
Reklam
Gaye Vasıtayı Meşru Kılar Mı ?
Politika yaparak menfaat sağlayan insanlar, Machiavelli'nin bu tezini çok severler. Birbirlerine Machiavelli'nin "Hükümdar" kitabını tavsiye ederler, siyaset biliminin kurucusu gibi unvanlarla ona övgüyle yaklaşırlar. "Devletin çıkarı uğrana her şey mubahtır, devlet hayatı ile özel hayatın ahlâk ölçüleri birbirinden
Asya Hunlarında her yılın mayıs ayı ortalarında atalara kurban sunulurdu. Atalara âit hatıraların kutlu sayılması, mezarlara yapılan tecavüzlerin ağır şekilde cezalandırılmasından da anlaşılıyor. Avrupa Hun tarihinde Attila'nın 2. Balkan seferinin (447) sebeplerinden biri olarak Hun hükümdar âilesi kabirlerinin Margos (Belgrad civarında Tuna üzerinde şehir-kale) piskoposu tarafından açılarak soyulması gösterilmektedir. M.Ö. 79 yılında benzer bir hâdise Hun hükümdarını Moğol Ohuanlarla savaşa sevk etmişti. Hunlar bakımından büyük hakaret sayılan bu harekete Asya'da Moğolları, Batıda misâlini gördüğümüz hırsız papası teşvik eden âdil de eski Türklerin, ölülerini silâhları, kıymetli eşyası, bazen ölen başbuğun altın ve gümüşle bezenmiş teçhizatlı atları ile ve kadınları süs eşyası ve mücevherleri ile birlikte gömmeleri idi. Çünkü Türkler öbür dünyada ikinci bir hayatın varlığına (âhiret) ve ruhların ebediliğine inanıyorlardı. Eski Türkçede (Gök-Türk, Uygur) ruh, can mânasında «tin» kelimesi kullanılıyordu. Bu, aynı zamanda «nefes» demekti. Ölümü nefesin kesilmesi, ruhun bedenden çıkıp uçması şeklinde tasavvur ediyorlar, böylece bazen «öldü» yerine «uçtu» diyorlardı⁷³. Ruhları öbür dünyaya göçen ataların orada rahatsız edilmemeleri, iyi yaşamaları lâzımdı. Ayrıca ataların tasvirlerinin yapılıp saklandığına dair kayıtlar da görülmektedir.
Sayfa 46 - Kültür Bakanlığı YayınlarıKitabı okudu
Hükümdar görünenler kendi kölelerinin köleleridir aslında…
Eski Türk topluluklarında şamanlığa benzer bir inancın varlığına ihtimal verdirecek hiçbir kayıt mevcut değildir. Altay Türkleri tarafından bugün «şaman» mânasında kullanılan Kam sözü, Gy. Németh'in araştırmalarına göre, hiç olmazsa 5. yüz yıldan beri yaşamaktadır. Avrupa Hunları tarihinde Atakam ve Eşkam adlarında iki «şef» den bahsedilmiştir. Buradaki «kam» hecesi «din adamı»nı anlatan bir tâbir ise, bu, «şaman»ı değil, fakat eski Türk dininin temsilcisi mânasını ifade etmiş olmalıdır. Çünkü Hunların örf ve âdetleri hakkında oldukça geniş bilgi veren Lâtin (meselâ, A. Marcellinus, 4. yüzyıl sonları) ve Germen (meselâ, Jordanes, 6. yüzyıl ortaları) yazarların «Hunların dinî törenleri yoktur» diyecek yerde, garip ve ilgi uyandırıcı şaman âyinleri ve şamanik telâkkilerden haber vermeleri beklenirdi. Hükümdar âilesinin Budizmle yakın ilgisine rağmen Tabgaçlarda (5. yüzyıl) şamanlığı hatırlatan bir şey yoktur. Uygurlarda (8-11. yüzyıl) bile bu hususta açık bir delile tesadüf edilmez. Hattâ Uygurlarda kam sözü, «din adamı» değil, büyücü, sihirbaz mânalarında kullanılmıştır. Orhun kitabeleri dahil, şimdiye kadar ele geçen Gök-Türkçe yazılı metinlerde ne umumi olarak «din adamı» manasında, ne de «şaman» mânasında kam kelimesine rastlanmadığı gibi, bütün bu vesikalarda şamanlığı îma eden bir kayıt bulunmamıştır. Bundan dolayı, Gök-Türkler zamanında bile Türk dinî itikadlarını gelişi-güzel şamanlık telâkki etmenin tehlikesi üzerine dikkat çekilmiş idi.
Sayfa 40 - Kültür Bakanlığı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Kara yazgım rahatlasın istiyorum. Beni böyle bayağı insanlarla düşüp kalkmaya zorladığı için sonunda yüzünün kızarıp kızarmayacağını görmek dileğimdir.
Sayfa 106 - Niccolò Machiavelli'nin Franceso Vettori'ye Yazdığı MektupKitabı okudu
Aşkım iki günlük iptilâlardı, Hayatım tükenmez maceralardı, İçimde binlerce istekler vardı, Bir şair, yahut bir hükümdar gibi.
IV. Mehmed ne bir çocuk gibi terbiye edilir, ne de bir hükümdar muamelesi görür. Tacı altında ezilen bu zavallı çocuğu ulema, vezirler, her rastgeldiği azarlar ve şımartır. Hakikatte salâhiyetli bir niyabet meclisinin bulunamaması, imparatorlukta olup biten her şeyin hiçbir şeye aklı ermeyecek yaşta bir çocuğun omuzuna kendiliğinden çökmesi, onun kaderinin en kötü tarafıdır. Gözdesi Afife Kadın'ın: Benim şevketli hünkârım heman deryaya benzersin. diye övdüğü IV. Mehmed bu ağırlık altında büyür. Hâdiselerin hiçbirinden ders almaz. Saltanatı sanki büyük ve azaplı uyanışlarla dolu çok debdebeli bir kaçıştır.
Sayfa 184
Muminûn Suresi
116. “Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. O'ndan başka İlâh yoktur. O, yüce arşın Rabbidir.”
MÜ'MİNÛN
‌ قَدْ اَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَۙ Mü'minler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Mü'minûn 1 ‌ اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.