Bir fıçıda yaşadı. Çünkü bir evin duvarları, bir kafesin parmaklıkları gibiydi ona göre.
İnsanlar, altın peşinde ömürlerini harcarken, o yalın ayak sokaklarda dolaştı; çünkü ne paraya ne gösterişe ihtiyacı vardı.
Gerçeği arıyordu; kalabalıkların alkışında değil, sessizliğin ortasında.
Bir gün elinde fenerle gündüz vakti pazara çıktı. “Ne yapıyorsun?” dediler.
“İnsan arıyorum,” dedi.
Çünkü insan, etten kemikten yapılmazdı ona göre — erdemden, doğruluktan, cesaretten yapılırdı.
İnsanlar biriktirerek yaşarken, o vazgeçerek özgürleşti.
“Mutluluk, sahip olmakta değil; hiçbir şeye ihtiyaç duymamakta” dedi.
Ve bir kral önüne diz çökse bile, gölge etmesine bile tahammülü yoktu.
Çünkü bazı insanlar hükümdar doğar; tahtsız, tacız, yalın.