Biz bir elmanın iki yarısı degiliz, yan yana duran iki ayrı elmayız.
"Bir elmanın iki yarısı gibiyiz.." Kulağa ne romantik geliyor değil mi? Şarkı sözü gibi.. Bir şiirin en tatlısı mısrası sanki.. Bilinçaltı kodlarımıza öylesine yerleşmiş ki, kimi sevsek ortadan ikiye bölüyoruz. Çünkü onun diğer yarısı olduğumuza ölesiye inanıyoruz. Bilinçaltı kodlarımıza işlenmiş olan yanlışlardan biri de bu ne yazık ki. İki ayrı insanın, ortadan bölünerek bir elmaya parça olması mümkün değil.. Hem bu yüzden ayrılıkların acısıda dayanılmaz boyutlar alıyor. Çünkü bilinç altı diğer yarısını kaybettiği inancıyla yaşadığı hayal kırıklığını ikiye, üçe katlayarak ıstırap deneyimi büyütüyor. "Biz bir elmanın iki yarısıyız" inancıyla ilişkiye sarılan kişiler, ayrılıklar da hüsrandan ziyade eksilme duygusu yaşıyorlar. Doğal olarak ilişki içinde kaçınılmaz şekilde şiddetli kaybetme korkusuna maruz kalıyorlar.... Bilinçaltında kaybetme korkusunun açığa çıkmasını istemiyorsan, "Biz bir elmanın iki yarısıyız, sen benim diğer yarımsın" düsüncelerinden kurtulup, tek başımıza da tam ve bütün olduğumuzu hatırlamalıyız. "BİR ELMANIN İKİ YARISI OLMAYALIM. İKİ AYRI ÇİÇEK OLALIM. BİRLEŞİNCE BUKET OLALIM."
Sayfa 58 - Hakan Mengüç, Destek Yayınları, 100. Baskı
Bakara 25
﴾25﴿ İman eden ve iyi işler yapanlara, kendileri için zemininden ırmaklar akan cennetler bulunduğu müjdesini ver. Onlara cennetteki meyvelerden biri rızık olarak her sunulduğunda, “Bu daha önce de bize rızık olarak verilendir” derler. O kendilerine, benzer şekilde verilmiştir. Ayrıca orada kendileri için tertemiz eşler de vardır ve orada onlar
Sayfa 90 - DiyanetKitabı okuyor
Reklam
Çocuklar neşe kaynağıdır, ayrıca bir çok şeyin de kaynağıdır. Ama daimi olarak üzüntü de verirler.... Olaylar karşısındaki şaşkınlıklarını görürsün ve bu üzer seni. Ciddiyetleri, basit şakaları, gelip geçici yalanları, hayal kırıklıkları ve aynı zamanda hayalleri, gelecek beklentileri ve küçük hüsranları, saflıkları, anlayışsızlıkları, öylesine mantıklı soruları ve hatta ara sıra kötü fikirleri, hepsi üzüntü verir sana.
“Birey kendi sınırları içinde hüsrana alimi mutlaklıkla, alimi mutlaklık yanılsamasıyla çare bulur (bir yerlerde hüsrandan muaf bir figür olmalıdır ve bu figür de Tanrı'dır; hüsran duyması gerekmeyen biri olduğunu hayal etme ihtiyacı duyarız).”
Molla Feyzullah bir gün, Meryem’e Kuran’daki kelimelerin anlamını kavrayamadığını itiraf etti. Ama yine de, Arapça sözcüklerin makamı, o büyüleyici tınıları, dilde yuvarlanış biçimleri hoşuna gidiyordu. Onu rahatlattıklarını, yüreğini hafiflettiklerini söyledi. “Seni de rahatlatacaklar, Meryem co. İhtiyacın olduğunda onları çağırırsın; seni hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmazlar. Tanrı’nın sözleri seni asla yarı yolda bırakmaz, kızım.”
Bencil intihar tipi
Bireyin toplumsal birimle çok iyi bütünleşmediği toplumlarda ve gruplarda bulunma olasılığı vardır. Bu bütünleşme eksikliği, bireyin toplumun parçası olmadığı şeklinde bir duyguya yola açar. Durkheim, bir insanın en iyi yönlerinin -ahlakımız, değerlerimiz ve ahlak duygunuz- toplumdan geldiğine inandı. Bütünleşmiş bir toplum, bize bu şeyleri sağlamanı yanı sıra günlük olarak küçük gurur kırıklıkları ve önemsiz hayal kırıklıklarının üstesinden gelmemizi sağlayan genel bir ahlaki destek hissi sağlar. Bu olmaksızın en küçük hüsranda intihara eğilim duyarız.
Reklam
53 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.