Derken Hazreti Ömer vaaza başlamış... Bir an durdu. Kâmil Bey’e döndü: Meselenin baş tarafını duymadınız. Bir gaza neticesinde, ganimetten bütün Müslümanlara birer entarilik düşmüş. Ertesi gün cuma. Hazreti Ömer halife olduğundan hutbeden sonra vaaza başlamış. Dinden, dinayetten, Allah’ın emrinden anlatırken bedevinin biri ayağa kalkmış. “Ya Ömer!” diye bağırmış, “Senin bütün sözlerin vallah yalandır. ” Camidekiler öleyazmışlar. Boru değil, Allah’ın kitabı inkâr ediliyor. Hem de kimin ağzından? Hazreti Ömer’in ağzından... Mübarek, hiç telaşlanmadan: “Niçin?” diye sormuş. “Çünkü sen hırsızsın. Hırsız olduğundan sözlerin de yalandır”, “Benim hırsız olduğumu sen nereden biliyorsun?”, “Şundan biliyorum ki, ganimetten hepimize birer entarilik düştü. Bana düşeni eve götürdüm, ölçüp biçtik. Eteği diz kapaklarıma ancak yetişen bir entari çıktı. Oysa sen benden en aşağı bir karış daha boylusun. Topuklarına kadar inen bir entari yaptırmışsın. ” Hazreti Ömer gülmüş: “Sana oğlum cevap versin!” demiş. Ön sırada oturan oğlu ayağa kalkmış. “Evet, ” demiş, “babama düşen paydan entari çıkmadı da, ben kendiminkini ona verdim. ”
Resûlullah Efendimiz irtihal ettikten sonra Hz. Ebu Bekir halife oluyor.
Bir gün Cuma'da minbere çıkıyor.
Hz. Hüseyin 5 yaşında.
Camiye giriyor.
Bakıyor, bakıyor, Ebu Bekir'e bağırıyor :
“Dedemin yerine niye çıktın in aşağıya!” diyor.
Ebubekir hutbeden 3 basamak aşağıya iniyor.
Dikkat ederseniz, bugün en son basamağa çıkmazlar hatipler.
O sırada Hz. Ali :
“Yâ Emire'l-mü'minîn ben söylemedim, çocuk kendisi söyledi!” diyor.
“Onun yüzünde Nûr-u Resûlullah var söylemekte haklıydı!” diyor.