Din dilinin Türkçeleştirilmesi konusunda en ciddi adımı Türk tatar ceditçileri atmıştır. Türk tarihinde ilk kez 1905 yılında Cuma hutbesi idil-Ural bölgesinde Arapçadan başka bir dilde Tatar Türkçesiyle okunmuştur. Türkiye'de ise ancak Cumhuriyetle başlamıştır. Arapça bilmeyen insanlara yüzlerce yıldır bilmedikleri bir dilde nasihat edilmesinin, hutbe okunmasını tam bir ahmaklık olduğu açıktır. Bu şekilde davranılmasının temel sebebi, fıkıh ulemasının hutbeyi ibadete dâhil etmesidir. Fakihler, ibadet dilini de sadece Arapça gördükleri için Arapçadan başka dilde hutbe okunmasına izin vermemişlerdir. Hàlbuki hutbeden amaç, Cuma günü herkesin toplandığı bir saatte insanlara kendi dillerinde nasihat etmek ve onları bilgilendirmektir. Oysa tarih boyu Túrkler hiç anlamadıkları halde hutbeyi Arapça olarak dinlemişlerdir. Hiç kimsenin aklna bunu kendi dilinde okumak gelmemiştir. Çünkü hutbeyi namazın bir parçası olarak gören fakihler buna engel olmuştur. Birçok din görevlisi ve alimi halkın kendi dilinde duasını bile engellemişlerdir. Kazan'da 1905'lerde başlayan Türkçe Cuma hutbesi uygulaması kısa sürede ciddi kabul görmüştür. Cumhuriyetten bu yana ülkemizde de hutbelerin Türkçe okunması artık olağanlaşmıştır. Bununla birlikte håla Arapça okumaya çalışan ve Türkçe okunmasının caiz olmadığını savunanlar bulunmaktadır.
Sayfa 399Kitabı okudu
Veda Haccı Hutbesi'nde..
Bu hutbesinde Hz. Peygamber, eski cahiliyet âdetlerini ayaklarının altına alıp çiğniyor, kan davalarını, ribacılığı kaldırıyordu. İnsanları mutlu hayata kavuşturacak temelleri bildiriyor, cemiyete huzur verecek aile haklarını açıklıyor, insanların eşitliğini bildiriyor, can ve mal emniyetini sağlayacak esaslan ilan ediyordu. Bu hutbedeki hükümler “Hukuk-ı Beşer Beyannamesi”, İnsan Hakları Evrensel Beyannamelerinden çok önce insanların haklarını korumuştur. Bu hutbeden sonra şu mealdeki ayet-i kerime nazil oldu: “Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, size verdiğim nimetleri tamamladım ve size Din olarak Müslümanlığı (verip ondan) hoşnut oldum.” Maide, 5/3
Sayfa 131
Reklam
Üzerinde düşünmemiz gereken, birçoğumuz için haftanın yegane dini dersi olan hutbeden, bize bir haftalık zihni, kalbi manevi malzemenin çıkıp çıkmadığıdır. Ya da o haftanın hutbesinden dilimize yapışmış ve hafta boyunca bizi ara ara yoklayan bir cümlenin, bir tespitin, bir itirazın, bir sloganın bulunup bulunmadığıdır
«Hutbeden maksat, halkın aydınlatılması ve doğru yolun gösterilmesidir. Başka şey değildir. Yüz, iki yüz, hattâ bin sene evvelki hutbeleri okumak,insanları cehl ve gaflet içinde bırakmak demektir. Hutbeyi okuyanın her halde halkın kullandığı dili kullanması lâzımdır. Geçen sene B.M.M. de irat ettiğim bir nutukta demiştim ki: «Minberler halkın dimağları, vicdanları için bir feyz menbaı, bir nur menbaı olmuştur.» Böyle olabilmesi için minberlerde aksedecek sözlerin bilinmesi ve anlaşılması, fennî ve ilmî hakikatlere uygun olması lazımdır. Hatiplerin siyasî, içtimaî ve medenî ahvali her gün takip etmeleri zaruridir. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış telkinler verilmiş olur. Binaenaleyh hutbeler tamamen Türkçe ve zamanın icaplarına uygun olmalıdır ve olacaktır.»
Sayfa 32 - 7. Atatürk’ün Balıkesir’deki HutbesiKitabı okudu
Cami imamlarının maaşlarının hükümet tarafından verilmediğini öğrendik. Cuma günü hutbeden önce cemaatten iki kişi iki ucundan tuttukları bir örtüyü cemaatin arasında dolaştırıyorlar. Para verenler elinin içindekini göstermeden örtüye bırakıyorlar, böylece cami imamının haftalık ücreti toplanmış oluyor.
Sayfa 35 - NehirKitabı okudu
İşte bu yüzden seni sevmiyorum İsmail
Hutbeden sonra Hz Ebubekir, Hz Ömer, Hz Osman, Emeviler ve Abbasilere lânet okundu. Bundan sonra her yerde ilk üç halifeye lanet okunması,okumayanların katledilmesi , Sünniler gibi namaz kılanların başlarının kəsilməsi,Şah"ın huzurundan önce Safevilere ve Şiilere sevgi duyanlara zulmeden Sunnilerin intikam ateşinde yakılmalari emredildi. Bundan sonra Azərbaycan 'da pek çok kişi öldürüldü.
Sayfa 69
Reklam
Atatürk' ün zekası .. Halkı hep en önde tutması ..
Örneğin Kurtuluş Savaşı’ndan sonra bir yurt gezisi sırasında Konya’da görüştüğü Hacı Hüseyin Ağa’ya, “Hutbeden ne anlıyorsun hacı... Doğru söyle?” diye sormuştur. Hüseyin Ağa bu soruya, “Ne anlayayım oğlum. Okuyorlar, biz de dinliyoruz. Ben cahil adamım tabi anlayan anlar. Sizler anlarsınız, ” diye cevap vermiştir. Bunun üzerine Atatürk, “Ben de anlamıyorum,” deyince, Hüseyin Ağa bu sefer şunları söylemiştir: “Nasıl anlamazsın? Geçenlerde Elham’ın, Kulhu’nun manasını bana verdin. O günden beri düşündükçe hep ağlarım. iki üç gün önce hocalara gittim. Onlara dedim ki, haydi bakalım düşün önüme! Sizi Paşa’ya imtihan ettireceğim. Bak korkularından yanına yanaşamadılar, gelemediler. ”
Sayfa 214 - İnkılap Kitabevi 1. Baskı 2012Kitabı okudu
Abdurrahman Paşa, Silivriye geldiği zaman ahali mukavemete kalkıştı ise de, kuvvei cebriye istimal olunarak itaat altına alınmışlardı. Daha ileri yürüyünce, Çorluluların da isyan etmiş olduğu görüldü. Bunların da tedibi güç değildi. Ancak o sırada, İstanbulda bulunan Yeniçeriler de isyan emaresi göstermeğe başladılar. Bundan Padişah ve İstanbul
Sayfa 139Kitabı okudu
Hutbeden sonra Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Emeviler ve Abbasilere lanet okundu. Bundan sonra her yerde ilk üç halifeye lanet okunması, okumayanların katledilmesi, Sünniler gibi namaz kılanların başlarının kesilmesi, Şah'ın zuhurundan önce Safevilere ve Şiilere sevgi duyanlara zulmeden Sünnilerin intikam ateşinde yakılmaları emredildi.
Zikirde ( hutbede) hazır bulunun. İmama yaklaşın. Çünkü kişi ( cumadan ve hutbeden ) uzak kaldıkça, cennete girecekse bile oraya girişi gecikir.
Sayfa 229 - D11108 Ebû Dâvûd , Salât,224,226Kitabı okudu
100 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.