Evet evet öyle anladım :) Dediğin gibi zamanın başlangıcında aralarında her inanca göre değişen bir şeyler olmuş ve bu bizi şu an bulunduğumuz yere sürüklemiş acınası, belirsiz..
Kendisine öğretenlerin içtenlikle bağlı kalarak ona aktardığı bütün değerler artık çökmüş, kıymetsiz, boş, saçma kavramlar olarak çöpe atılmıştı. Dostluk, aşk, sevgi, insanlık, eşitlik, vefa, sağduyu, affetmek, hoşgörü, özgürlük, güvenmek, inanmak, adil olmak, aklın yolları... hepsi, hepsi kullanımdan kalkmış veya tamamen içerik değiştirmiş, üstelik ciddiye alınması toplumsal yasalarla yasaklanmış kavramlardı artık. Ve Tuna bu yüzden uzunca bir süredir içindeki savaşın kaçınılmaz olduğunu biliyor, kapısını çalmasını bekliyordu.
hypatia,
bir kurşundu
kim sıkmıştı hatırlamıyorum
yine de iki kişilik mütevazi bir cenaze törenimiz olmuştu,
bir çay bahçesinde, gün ortasında, kalabalıkta
Freud beklentisel keder fikrine 1915'te, Yas ve Melankoli'nin taslağından dokuz ay sonra yazdığı "On Transience" ["Geçicilik Üzerine"] adlı kısa makalesinde değinir. Bir nesnenin geçiciliği üzerine düşündüğümüzde ''ölümünden sonra tutulacak yasın tadını önceden alırız" Zaman ve ölümlülük burada birbirine sıkıca bağlıdır ama sevgi duygusu da öyledir. Beklentisel kederin ortaya çıkışı insan sevgisinin doğuşunun bir parçası olabilir mi? Sevgi her zaman "tadı önceden alınan yası" mı içerir?