Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Subhanallah.
Abdurrahmân(Mu’âz’ın oğlu) tâuna yakalandığı zaman babası durumunu sorduğunda, "Bu hak, Rabbindendir. Öyleyse şüphe edenlerden olma" âyetiyle cevap verdi. Mu'âz b. Cebel de Hz. İsmâ'îl'in (a.s) teslimiyetiyle mukabele etti: "İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın. " Abdurrahman o günün gecesinde vefat etti; ertesi gün de defnedildi.
Sayfa 79
Medine'de daha fazla kalamayacağını anlayan Mu'âz b. Cebel, şehit olma arzusunu dile getirerek Hz. Ebû Bekr'den yeni başlamakta olan Şam seferlerine katılmak için izin istedi. Hz. Ebû Bekr (r.a) bu âlim sahâbîye Medine'de ihtiyacı olduğu halde bu talebi geri çevirmedi. Bilahare Hz. Ömer (r.a) bu durumu şu ifadelerle anlatacaktır: "Mu'âz b. Cebel'in ayrılması Medine'yi ve Medinelileri onun fıkhından ve fetvalarından mahrum bıraktı. Ebû Bekr'e, insanların kendisine ihtiyacı olduğunu söyleyerek onu Medine'de tutmasını söylemiştim. Razı olmadı ve şöyle dedi: "O şehadet arzusuyla bir karar vermiş. Ben onu alıkoymam!"
Sayfa 74
Reklam
Aynelyakîn tanıyanın mahzunluğu nasıldır kim bilir..
(…) Mu'az b. Cebel sıklıkla kabr-i saadete gidip, orada mahzun bir vaziyette vakit geçiriyordu. Bir keresinde Hz. Ömer (r.a) Muʻâz b. Cebel'i (r.a) yine mescitte ağlarken gördü ve ağlama sebebini sordu. Mu'âz (r.a) şöyle cevap verdi: "Hz. Peygamber'den (s.a.v) dinlediğim şu hadis sebebiyle ağlıyorum: "Riyanın azı (küçük) şirktir. Allah'ın veli kullarına düşmanlık eden kimse Allah'a savaş ilan etmiş demektir. Allah hallerini insanlardan gizleyen ebrar ve müttaki kullarını sever. O kimseler ki, insanlardan uzak kaldıklarında fark edilip aranmazlar. Hazır bulunduklarında fark edilip tanınmazlar. Onların kalpleri hidâyet kandilleridir. Hep karanlık ve tozlu yerlerden çıkarlar.”
Sayfa 73
Bizim mesela yolculuklarda hala bir türlü namazı kısaltamayan anlayışımızı. İlle ben farzı 4 rekat kalacağım illa namazın sünnetlerini de kılacağım diye direten halimizi. Çünkü biz bunu öğrendik başkasını öğrenmedik. Halbuki aldığımız din eğitimi bize zor ve sağlıksız olan yerine kolay ve dine uygun olanı verebilirdi. Mesela şu bilgi benim zihnimde çok şey değiştirmiştir: Abdullah bin Ömer r.a bir yolculukta Mekke ile Medine arasında mola verdi insanlara öğle namazını cemaatle kıldırdı sonra döndü yola devam etmek için devesine tam binecekken arkasına baktı biraz önce farz kıldırdığı cemaatten bazı adamların namaz kıldığını gördü. "Ne yapıyorlar bunlar?" diye sordu. "Sünneti kılıyorlar efendim." dediler. Gayet doğal karşılanabilecek biçimde mesela öğle namazının son sünnetini kılıyorlar. Hz Ömer'in oğlu o büyük ilim insanı dedi ki: "Ben sünnet kılacak olsam önce farzımı tam kılarım. Ben, Allah Resulü s.a.v ile yolculuk yaptım Ebubekir r.a ve babam Ömer'le r.a yolculuk yaptım. Hiçbirisinin yolculukta farzdan başka bir şey kıldığını görmedim."
Sayfa 112Kitabı okudu
28 yaşındaki Muaz(r.a) vesilesiyle hepimize nasihat:
Hz. Peygamber (s.a.v) bu önemli ve kritik göreve(Yemen’e emir) gitmek üzere yola çıkan Mu'âz b. Cebel'i (r.a) kalabalık bir sahâbî grubuyla birlikte Medine'nin dışına kadar yolcu etti. Kendisine verdiği resmî belge yanında bir dizi nasihatte de bulundu: "Ey Mu'az! Sana Allah'tan ittika etmeni, doğru sözlü olmanı,
Sayfa 62
Şeytan ve küresel mafya, insanları çocuklarıyla, rızıklarıyla, gelecekleriyle, hatta iktidarlarıyla korkutur. Korkutamadığında ise destek verecekleri bir amaç koyar önlerine. Bize düşen düşmana güç vehmetmek ve ona atfedilen sanal gücün büyüsüne kapılmak değil, kendi gücünün farkına varmaktır, Hz Musa misali... Hz peygamber sallallahu aleyhi ve sellem en zor anında yoldaşı, kardeşi Hz ebubekir'e (r.a)ne diyordu "korkma Allah bizimle beraberdir."
Reklam
Hz. Ebubekir (r.a.)
"Müminin doğasında her türlü doğuştan özelliklerin olması mümkündür. Bunun iki istisnası var: Yalan ve ihanet."
Ah o eller.. tuttuğunun nereye bile demeden bir ömür yürüyeceği eller..
Veda Haccı'ndan önceki süreçte bir gün Hz. Peygamber (s.a.v) sabah namazının ardından cemaate dönerek, “Ey Muhacirûn ve Ensâr topluluğu! Hanginiz Yemende görevlendirilmek ister?" diye sordu. Hz. Ömer (r.a) kalkarak "Ben isterim ey Allah'ın Resûlü" dedi. Hz. Peygamber (s.a.v) herhangi bir karşılık vermedi. Ardından aynı soruyu tekrarladı. Bu defa Mu'âz b. Cebel ayağa kalkarak "Ben isterim ey Allah'ın Resûlü" dedi. Hz. Peygamber (s.a.v), "Bu görev senindir” buyurdu. Hz. Peygamber (s.a.v) kendisini Yemen'e gönderme kararını açıkladıktan ve oradaki görevini zikrettikten sonra şöyle buyurmuştu: “Umulur ki Allah senin bu sıkıntını giderir. " Mu'âz b. Cebel sonrasını şöyle anlatıyor: "Gidip yol hazırlığı yaptım. Sonra da Hz. Peygamber (s.a.v) bana izin verene kadar mescidin kapısında bekledim. Sonra elimi tuttu ve benimle birlikte yürüdü..."
Sayfa 57
İşte tebliğ, irşad.. Biz istiyoruz meclisler anında dolsun!
Hicretin 10. senesinde (631) Hz. Peygamber (s.a.v), önce Hâlid b. el-Velîd (21/642) ile el-Berâ b. Azib'i, onlar 6 ay sonra döndüklerinde aynı sene içinde Hz. Ali'yi Hemdân'a mübelliğ ve muallim olarak gönderdi. Hz. Ali, ikindi vakti San'a'nın büyük meydanında halka namaz kıldırdığında arkasında tek bir saf vardı. Hz. Ali'nin burada yürüttüğü davet çalışması sonucunda bütün Hemdân kabileleri Müslüman oldu.
Sayfa 53
Reklam
Şimdi bir kahvehanede var 20 tane müctehid(!)
Yine Sahâbe'den Sehl b. Ebî Hasme (41/661 civarı) şöyle demiştir: "Resûlullah (s.a.v) hayattayken fetva verenler Muhacirûn'dan 3 kişi: Ömer, Osmân ve Ali; Ensâr'dan da 3 kişi idi: Übeyy b. Ka'b, Mu'âz b. Cebel ve Zeyd b. Sabit" (r.anhum ecmaîn). … Aynı şekilde Hz. Peygamber (s.a.v) vefat ettiğinde ictihad seviyesine ulaşmış olan sahâbîlerin sayısının 20'den fazla olmadığını söyleyen İbnu'l-Hümâm'ın (861/1457) bu tespitinin de İbnu'l-Cevzî'nin söylediğine(14 sahabi adı vermiştir) çok aykırı düşmediği söylenebilir.
Sayfa 42
Kur’an’a verilen önem.
Seferlerde her kabile ve boy, kendi sancağını taşırdı. Bu bağlamda Tebük Seferi'nde sancakları kimlerin taşıyacağı konusunda ya- şanan bir anekdot önemlidir. Önceleri Mâlik b. Neccâroğulları'nın sancağını Umâre b. Hazm'a (r.a) veren Hz. Peygamber (s.a.v), Tebük'e giderken bu kabilenin sancağını Zeyd b. Sâbit'e (r.a) verdi. Umâre b. Hazm bu uygulamasının sebebini anlamak için Hz. Peygamber'e (s.a.v), kendisine kızgın olup olmadığını sorduğunda şu cevabı almıştı: "Allah'a yemin ederim ki hayır (kızgın değilim)! Fakat Kur'ân'ı öne geçirin. (Zeyd b. Sabit) Kur'ân'a senden daha fazla vakıf. Kur'ân kendisine vakıf olanı öne geçirir; isterse burnu kesik siyâhî bir köle olsun.
Sayfa 34
Her ne kadar Hz. Peygamber'in (s.a.v) Sahâbe'den herhangi birini diğerlerine mutlak anlamda tafdil ettiğini söylemek doğru değilse de, kimi sahâbîlerin bazı hasletlerde diğerlerinden üstün olduğu bir gerçektir. Bu nokta bizzat Hz. Peygamber'in (s.a.v) ihbar ve tesciliyle sabittir: “Ümmetimin ümmetime en merhametlisi Ebû Bekr, Allah'ın emrini yerine getirme konusunda en serti Ömer, samimi hayâsı en çok olanı Osmân, kaza/yargı işini en iyi bileni Ali b. Ebî Tâlib, helal-haramı en iyi bileni Mu'az b. Cebel, feraizi en iyi bileni Zeyd b. Sabit, Kur'ân kıraatlerini en iyi bileni Übeyy b. Ka'b'dır. Her ümmetin bir emini vardır; bu ümmetin emini de Ebû Ubeyde b. el-Cerrah'tır. " Yine Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Kur'ân'ı dört kişiden öğrenin: Abdullah b. Mesud, Mu'az b. Cebel, Übeyy b. Ka'b, Ebû Huzeyfenin azatlısı Salim. "
Sayfa 33
Çoğumuzun cevabını yanlış bildiği o soru:
Sual: Kader meselesinde duaların yeri nedir? Dualarımız kaderimizi değiştirmiş mi oluyor? Sadaka belayı defeder mi? Yani amellerimiz, isteklerimiz kaderlerimizi değiştirir mi? Cevap: Değiştirmez. Kaderimiz bellidir. Muallak olan kısmı bizim irademizi ne yönde kullanacağımıza bağlı olarak tahakkuk ediyor. Cenâb-ı Hakk bunu biliyor mu? Tabii ki biliyor. O bize göre muallak, Cenab-ı Hakk onun nasıl tahakkuk edeceğini biliyor, biz bilmiyoruz. Bizim tercihimiz hangi yönde olursa Cenâb-ı Hakk onu o şekilde yaratıyor ama bizim tercihimizin hangi yönde olacağını da biliyor. Meşhur bir misaldir: Yahudi'nin biri Hz. Ali (ra)'a gelmiş, elinde bir lokma var. Demiş ki, "Bu benim nasibim mi, değil mi?" Hz. Ali (r.a), nasibin dese adam yere atacak yemeyecek. Nasibin değil dese ağzına atıp yiyecek. Hz. Ali (r.a) ona "Yersen nasibin, yemezsen değil" diye cevap vermiş. Dilimizde bir söz var: "Yersen yoğurt, içersen ayran". Dolayısıyla muallak kısmını, Cenâb-ı Hakk tercihlerimize bırakmış ama tercihlerimizi hangi yönde kullanacağımızı biliyor. Dolayısıyla bu muallaklık bize göredir, Cenab-ı Hakk'a göre değildir. O, neyin nasıl olacağını biliyor.
Hiç mi ibret almıyoruz; Hz. Ebubekir'in (r.a.) bir iftar sofrasında ikram edilen bir bardak suyu dudağına götürünce hıçkırıkların boğazını düğümlemesinden ve ağlamasından? Hiç mi ders almıyoruz; niçin ağladığını soranlara cevaben; " Bir gün Efendimiz (s.a.v.) kendisine getirilen suyu içti ve ağladı; sonra -O gün nimetlerden hesaba çekileceksiniz- ayetini okudu ve 'işte bu nimetten de hesaba çekileceğiz' dedi. İşte bu olayı hatırladım bu yüzden ağladım." demesinden?
781 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.