Senin daha başında olduğun yolda, benim ayak izlerim var.
Elindeki gülün dikeninin başka elleri kanatmışlığı var.Kalbine hiç geçmeyecek gibi yerleşen sızının,birçok kalpte iyileşmişliği var
"Neden bir fıkra da siz anlatmıyorsunuz?
Gülmezler diye mi korkuyorsunuz? Beğenmezler diye mi? Olmaz diye mi?Olduramazsam diye mi? Oldurmazlar diye mi?Neden seyir terasındasınız hep? Neden hep izleyici koltuğundasınız? Neden hep beklemedesiniz? Neden hep dinlemede?
Neden hep tedirginsiniz?
Sıranın size geleceğini mi sanıyorsunuz?
Bu insanların bir gün size dönüpte fikrinizi soracaklarını mı sanıyorsunuz?Ciddi misiniz? Hala bir umudunuz var mı?
Siz ayağa kalkmadan, siz sesinizi yükseltmeden,siz posta koymadan,siz yumruğunuzu vurmadan,siz hep böyle dişlerinizi sıkarak siz hep böyle yumruğunuzu sıkılı tutarak olacak mı sanıyorsunuz ?Yaşadığınız mı sanıyorsunuz? Siz şimdi buna hayat mı diyeceksiniz?"
"Hayata bakan bütün cümlelerimi söndürmüşsünüz.Bu çiçekler çiçek değil
Bu çınarlar çınar değil. Bu insanlar sizin bana anlattığınız insanalar değil.Hepsi basit bir taklit.
Hepsi iddiasız bir karalama. Hepsi sokak ressamlarının birkaç dakikalık çırpıştırması. Siz bana ne yaptınız? Açtınız içimi. Dünyayı hiçbir zaman benimseyemedim. Kabullenemedim. Beğenmedim. İşte böyle bezgin ve baygın, mağlup ve esrik, meczup ve kırgın, yalnız ve dalgın, çalan telefonlarımı açmayarak başımı dayadığım taşa anlatıyorum, içimin karanlıklarını."
Önce, hayatta kalmayı seçeceğim. Önce beni sevmeyi öğreneceğim. Önce benim, kim, ne olduğuma dair yargılarımdan vazgeçeceğim. İsteklerimi önce benimle gerçekleştireceğim ki başkasının ruhuna musallat olmayayım. Önce benim en iyi halimi ortaya çıkaracağım. Önce kendi omzumdan öpeceğim. Kendi alanımı sahipleneceğim. Hatasıyla günahıyla kendi "bugüne mahsus" varlığımı kabul edeceğim. Kendi hayatımı kutlayacak, kendi huzurumu kutsayacağım. Önce ben ayakta kalacağım ki başkasının sırtına devrilmeyeyim. Önce ben ayakta kalacağım ki başkaları benim üstüme basıp geçmesin.