Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İbrahim Aksakal

"Eğer zihnen hasta olduğunu bilirsem kendime nasıl inanabilirim?" "Bütün dünyayı peşinden sürükleyen dahilerin de hayal görmediklerini nereden biliyorsun? Bilim adamları, şimdi dehanın delilikle yakın akraba olduğunu söylüyor. Dostum, sadece sıradan insanlar-insan güruhu-tamamıyla sıhhatli ve normaldir. Asabî yüzyıl, yıpratıcı çalışma, soysuzlaşma gibi konular hakkındaki bütün bu düşünceler, sadece hayattaki tek gayesi 'Şimdi' olanları, yani avamı ciddi olarak endişelendirebilir."
Sayfa 29 - Kovrin ve Kara KeşişKitabı okudu
Reklam
"Gurur," diye gözlemde bulundu Mary her zamanki gibi fikirlerinin sağlamlığı ile övünç duyarak, "bence çok yaygın bir kusurdur..."
Tanrı, içindeki tahammülfersa boşluğu doldurmak için evreni yaratır. Evrenin içine gezegenleri, gezegenlerin içine dünyayı, dünyanın içine hayatı, hayatın içine insanı yerleştirir. Ve onun içine koyacak bir şey bulamaz. İşte insan denen tuhaf hayvanın, varlıkların en yücesi ve en anlamsızı kılınışının hikayesi. Evrenin orasını burasını felsefeyle, sanatla, aşkla, hatta ironik bir biçimde Tanrı'yla bezerken, ortak anlamsızların en küçüğünün elbette bir gerçeği unutması gerekmektedir: Hakikatte bütün kitaplar sayfaları doldurmak için yazılır.
Sayfa 104 - Alper KamuKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Söyle bakalım küçük, ne yapmayı düşünüyorsun büyüyünce?" "Cehennemde çiçeklendirme yapmayı düşünüyorum."
Belki İsviçre'de yaşayan bir aksiyon kahramanı olsaydım emniyet şeridinden basıp gidebilirdim; ancak güzel memleketimizde, vatandaşlarımızın her biri soğuk füzyonu gerçekleştirmek, kansere çare bulmak, La Sagrada Familia'ya son halini verecek mimari projeyi tamamlamak gibi meseleleri bir an önce halletmek için öyle büyük bir telaş içindedir ki, kimsenin yollarda böyle lakayt boşluklar bırakmaya ne zamanı vardır ne de tahammülü.
Alper KamuKitabı okudu
Reklam
Bir de, bir şey daha var... Ben seni seviyorum." "Ben de seni seviyorum. Haydi bakalım yatağına artık." Tanrım, nasıl hayal kırıklığına uğramıştım anlatamam. Galiba daha ziyade, haydi gel beni kaçır o zaman gibi bir şeyler demesini bekliyordum. Mantıksız tabii, şimdi daha açık görebiliyorum bunu. "Özür dilerim rahatsız ettiğim için. İyi geceler." "Hayır," diye beklemediğim bir yanıt geldi karşıdan. "Bunu yapmamalısın." Herhalde kafayı çekip çekip gece yarısı kendisini aramamdan söz ediyordu. Yine de sormaktan alamadım kendimi: "Neyi?" "Sevdiğin kişiye asla iyi geceler dilememelisin. Uykunun aranıza gireceğini düşündürürsün."
Sayfa 115Kitabı okudu
Tabii ben çocuk düşünmüyordum, o ayrı. Dünyayı küçük replikalarımla dolduracağımı hayal etmek bile korkunçtu.
Sayfa 66 - Alper KamuKitabı okudu
O üç hafta çok rahatsız, çok berbat geçmişti. Daha kötü günlerin geleceği de besbelliydi. Çünkü çok geçmeden kirayı ödeme zamanı gelecekti. Yine de durum önceden sandığımın dörtte biri kadar bile kötü değilmiş. Çünkü insan yoksulluğa yaklaşırken öteki gerçekliklerin bir bölümünü gölgede bırakan bir keşifte bulunuyor. Can sıkıntısıyla ve küçük hesapların getirdiği karışık durumlarla tanışıyorsunuz ama, bunların dışında, yoksulluğun iyi yanını, onun geleceği yok ettiğini de öğreniyorsunuz.
Sayfa 31 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Ne acıdır ki Allah, Yehova, Tanrı -ona ne ad verdiğiniz önemli değil- günümüzde yaşamıyordu, çünkü yaşıyor olsaydı bizler hâlâ cennette olurduk; o ise, ön kararlar, son kararlar, yargıtay, danıştay, içtihat, müdafaa, temyiz, tashih karar derken, gırtlağına kadar hukukla boğuşuyor olurdu Âdem ile Havva'yı Cennet’ten kovuşunu haklı göstermek için. Ne de olsa yasalarda yazılı olmayan keyfi bir kuralı çiğnemişlerdi onlar; İyi ile Kötü'yü ayırt eden Bilgi Ağacı'nın meyvesini yemeyeceksin. Peki bu meyvenin tadılmasını istemiyordu da neden söz konusu ağacı cennetin duvarları dışında bırakacağına tam ortasına dikmişti? Mari, bir avukat olarak o çifti savunacak olsa hiç kuşkusuz Tanrı’yı idari ihmalle suçlardı; çünkü ağacı yanlış yere diktiği yetmiyormuş gibi, çevresine uyarı levhaları ve bariyerler koymamış, en basit güvenlik önlemleri bile almamış, böylece herkesi tehlikeyle karşı karşıya bırakmıştı. Mari Tanrı’yı suça teşvikle de suçlayabilirdi, çünkü ağacın nerede olduğunu Adem ile Havva’ya o göstermişti. Bu konuda bir şey söylememiş olsaydı, bu dünyada insanlar kuşaklar boyu mutluluk içinde yaşayacaklar, yasak meyveye el uzatmak kimsenin aklına gelmeyecekti, benzer ağaçlarla dolu bir ormanda bulunduğunda kimse onun özel değerini bilmeyecekti.
Sayfa 92 - Can YayınlarıKitabı okudu