Ne Fransız ne Sovyet devrimine benzetilebilir bu. Hepsi bunun yanında soluk kalır. Çünkü bütün bir toplum, tarih genetiği değiştirildi ve bir "kültür soykırımı" yaşandı —Benim kullandığım bir tabirdir bu, başkalarında gördüm-mü görmedimmi hatırlamıyorum—. En acısı veya en dramatik olanı da dediğim gibi yazıyı, bin yıla yakın süredir kullandığımız bir yazıyı
bir günden öbürüne değiştiriyoruz. Hâlbuki yazımız, her yazı gibi ve her dil gibi medeniyetin yansımasıdır, yansıtılmasıdır. O yazıyı ve dili değiştirdiğinizde medeniyeti de berhava ediyorsunuz.
İran Şahı Rıza Şah Pehlevi 1934te Mustafa Kemâl'i Ankarada ziyarete gelir. Şahın babası bir çobandı; sonra asker, general oluyor, darbe yapıp başa geçiyor ve Kaçar hânedânını devirip kendini Şah ilan ediyor. Mustafa Kemâl, Şaha "başa geçtiğinizde yazınızı değiştirmiyorsunuz" diyor. O eşek çobanın oğlu Rıza Pehlevi'deki bilince bakın:
''Biz bu yazıyı değiştirirsek, Hâfız'ı, Sadi'yi, Mevlana'yı, Ömer Hayyam'ı nasıl okuyacağız?" diyor. Mustafa Kemâl'in söyleyecek lâfi kalmıyor. Bizde olmayan böyle bir bilinç var.