Ya kahraman olacaktım ya da çamur... ortası yoktu. bu öldürüyordu beni işte,çünkü çamurun içindeyken,ileride bir kahraman olacağımı düşünerek avutuyordum kendimi oysa kahraman,çamuru örtebilirdi:söz gelimi,olağan insanın çamurlanması utanılacak bir şeydi,ama bir kahraman çamura bulanamayacak kadar yüceydi,dolayısıyla çamura bulanabilirdi. ilginç olan,bende bu güzel ve yüce duygu kabarmasının özellikle rezil zamanlarımın en dip noktasında bulunduğumda gerçekleşmesi;kendini hatırlatmak istiyor gibi,dalga dalga gelmesi,ama ortaya çıkmasıyla benim rezilliğime hiçbir zarar vermeden geçip gitmesi,tersine,terslikleriyle onu sanki canlandırması,iyi bir sos yapmak için ne kadar gerekliyse o kadar kendini göstermesiydi.
Ben küçümsediğim olsun,kendimden üstün gördüğüm olsun karşılaştığım herkesin önünde bakışımı yere indiriyordum.Bu konuda deneyler de yapıyordum: Hiç değilse şu adamın bakışına dayanabilecek miyim? diye soruyordum kendime;zorluyordum kendimi,ama sonunda bakışını önüne indiren hep ben oluyordum.
Nasıl korktun değil mi! Gerçeklerden korktun! Ödlek!Oysa ben o pisliklerin hepsine aslında hiç de göründüğüm gibi bir ödlek olmadığımı göstermeyi çok istiyordum. Dahası korkudan zangır zangır titrerken üste çıkmayı,onları yenmeyi,kendime hayran bırakmayı,beni en azından,düşüncelerimin büyüklüğü,nüktelerimin tartışılmazlığı sayesinde sevmek zorunda bırakmayı hayal ediyordum.