"Stratejik olarak düşmanın net ve belirgin olduğu savaşlar nispeten homojenlik ve çalışma kolaylığı gösterir, oysa Hobbes'un dediği gibi herkesin herkese karşı savaşı' olan iç savaşlar en güç olanıdır hocam..."
Deneme sınavında gözetmenim...
Öğrenci sözel bölüm sınavının tüm sorularını 10 dakika olmadan işaretledi...
Şimdi de kitapçık üzerinde şahane bir çalışma yapıyor. Kara kalem... Farklı bir teknik gibi gözüküyor. İç dünyası da biraz karmaşık sanırım...
Biz de bu çocuğa diyoruz ki;
Sen balık olabilirsin; ama bu ağaca tırmanmak zorundasın!
Bunu yapamıyor diye de yargılıyor, yaftalıyor ve kızıyoruz ona...
Oysa onun yeri sular,
Masmavi denizler...
Her şeyi akademik başarı olarak değerlendiren,
Şartları kat kat farklı olmasına rağmen tüm çocukları aynı ve tekrarı olmayan bir sınava sokan,
Balıkları ağaçların dibinde çırpındırıp
Sincapları sularda boğan
Bu zâlim sistemde
Ben de öğretmenim, evet...
Çalışma süresi hakkında da Villermé kürek mahkûmlarının sadece on saat, Antiller’deki kölelerin ortalama dokuz saat çalıştığını, ’89 Devrimi’ni yapan, tumturaklı İnsan Hakları’nı ilan etmiş Fransa’da ise fabrikalardaki iş gününün, bir buçuk saat yemek molasıyla birlikte
on altı saat olduğunu gözlemliyordu.
Ey burjuvazinin devrimci ilkelerinin sefil başarısızlığı! Ey tanrısı İlerleme’nin iç karartıcı armağanı! İnsanseverler, miskinlik ederek zenginleşmek için yoksullara iş verenleri insanlığın velinimeti diye alkışlıyorlar. Kırsal bir yerleşimin orta yerine fabrika dikmektense, veba tohumu ekmek, su kaynaklarını zehirlemek daha iyidir. Fabrikada çalışmayı başlatın, neşeye, sağlığa, özgürlüğe elveda deyin; hayatı güzel ve yaşanmaya değer kılan her şeye elveda.
Dinmeyen hüznü ve bitmeyen umuduyla ortaya çıkan, o büyük sanatçı. Onu her daim maddi manevi destekleyen kardeşi Theo. Çalışma azmi, resme olan tutkusu takdire şayan... Yazdığı mektupları dahi bu gün eser olan ressamımız yaşadığı zaman da ne yazık ki yalnızlık, yoksullukla iç içe olan bir durum da. Bir Van Gogh hayranı olarak kitabı çok sevdim ve eminim her okuyucu kendinden bir şeyler bulacak. Yaşadığı duygu iniş çıkışlarını çok güzel ifade etmiş, etkilenmemek elde değil.
Evet Van Gogh eserlerinin değeri çok geç olsa da anlaşıldı. Görmeni o kadar çok isterdim ki...
Theo'ya MektuplarVincent Van Gogh · Remzi Kitabevi · 20186,2bin okunma
Rembrandt'in, Zina İşleyen Kadın betimlemesinde anlatılan, Tann'nın bütün günahkârları affedişidir.
Yuhanna 8:3-7'deki öykü betimlenmektedir. Öyküye göre, din bilginleri ve Ferisiler, zina yapan bir kadını yakalayıp tapınağa getirmişlerdir. İsa'nın fikrini alarak onu dini yasalar konusunda tuzağa düşürüp herkesin önünde kınamayı planlamışlardır. Anlatıya göre İsa'ya şöyle demişlerdir. "Öğretmen, bu kadın zina yaparken yakalandı. Musa, Yasa'da bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?" İsa'nın yanıtı şöyle olur "Aranızda kim günahsızsa ilk taşı o atsın." Rembrandt, etrafinda kalabalığın toplandığı uzun boylu İsa'yı önünde diz çökmüş kadınla betimler. Resmin üslubu, özellikle de arka plandaki küçük figürler ve iç mekânın detayı göz önüne alındığında bu çalışma Rembrandt'in 1630'lardaki işlerine benzemektedir.
Sayfa 168 - Türkiye iş Bankası kültür yayınlarıKitabı okudu
Kitabın yazarı bir Amerikalı. Yaşadığı ülkedeki durum üzerine yapmış tespitlerini ama durum bizde de pek farklı değil; ya da öyle olmaya doğru ilerliyoruz. Hızla eve kapanan ve de teknoloji bağımlısı haline gelen çocuklardaki doğa yoksunluğunun giderilmesi gerektiğini şu cümlelerle ifade etmiş yazar:
Bu yoksunluğu gidermeye, yani çocuklarımızla
Kitabın yazarı bir Amerikalı. Yaşadığı ülkedeki durum üzerine yapmış tespitlerini ama durum bizde de pek farklı değil; ya da öyle olmaya doğru ilerliyoruz. Hızla eve kapanan ve de teknoloji bağımlısı haline gelen çocuklardaki doğa yoksunluğunun giderilmesi gerektiğini şu cümlelerle ifade etmiş yazar:
Bu yoksunluğu gidermeye, yani çocuklarımızla
16. yüzyıldan 19. yüzyıla, 10 milyon Afrikalı köle Amerika'ya getirildi ve bunların yüzde 70'i şeker çiftliklerinde çalıştırıldı. Çalışma koşulları felaketti. Çoğu kısa ve sefil bir yaşam sürüyordu, milyonlarcası da köle ele geçirmek için yapılan savaşlarda veya Afrika'nın iç bölgelerinden Amerika kıyılarına yapılan uzun seyahatlerde ölüyordu. Bütün bunlar, Avrupalılar şekerli çay içebilsin ve tatlı yiyebilsin, tabii bu ara da şeker baronları da muazzam karlar elde edebilsin diye yaşanıyordu.