Kinyas

Kinyas
@icalikusu
Asırlarca yerin altında saklanmak, nefes almadan yaşamak ve bir yaratığa dönüşmek istiyordum. Binlerce kolu, binlerce gözü, pençeleri, zehir saçan dili olan, ama çok iyi yürekli, hayırsever bir yaratık. Kurulan onca sofra boşa çalarsa, yakılan mangallar sönerse, nağmeler uçarsa, gülüşler unutulursa gelip her şeyi bir anda toparlasın, yerli yerine yerleştirsin, olan biteni hatırlatsın diye. Kırılmıştım, çok kırılmıştım. Ben kırık biriydim, bana ve file bir fırsat verilmeliydi. Bu bir rüyaydı. Yine de fırsat verilmeliydi
Reklam
Artık benim gözlerim derinlerde batık bir gemi adı, kahverengi yosunların arasından, hülyalı hülyalı bakıyorum dünyaya. Ve körüm biraz, her daim milat tanıklığı beklediğimi unutamadığımdan, kara kara. Kafamda rutubetli, ağır düşünceler, taşkın sular aranıyorum dibini üfleyecek. Zaten neyim var ki kaybedecek, doğru öfkelere yanlış kelimelerden, küflü akşamlarda biriktirilmiş tiyatro biletlerinden başka, başka. Başı dönmüş, başa dönmüş, delirmiş bir kaçağım ben artık. Nasıl bir kaçağım ben artık? Yasa içi, lakin dünyadışı bir kaçağım ben artık. Tik tik tik..
"Ben severim yine de. Koşullar..." "Yok abicim. Koşullar koşullar. Yemişim koşulunu. Baktın ki kaldın sap gibi ortada, durmayacaksın. En yakan neresi, süreceksin atını oraya. İhtilalci dediğin istilacı olacak biraz, deli olacak. Gerekirse yenil, ama ne olur? Raconun baki kalır. Bak Yakışıklı'ya..."

Reader Follow Recommendations

See All
"Çözüldün ve utancından ölecek haldesin. Adın, ancak dünyanın yarısı havaya uçarsa temizlenir diye düşünüyorsun. Zaten durmadan bunu planlıyorsun. Birbirinden nafile intikam planlarıyla oyalanıyorsun. Kafana kurşunu sıkana kadar da bundan başka bir şey yapacağın yok. Geçen sene aldığın o Allahlık Kırıkkale tutukluk yapmazsa tabii."
Kusur benim imzamdır, bir ismim olduğu sürece bir kusurum da olacak ve olmalı.
Reklam
"Senin buraya gelmenin sebebi sadece bizim 'Gel' dememiz değil, ayrıca onların sana 'Git' demeleri. Hiç kimseye ‘kötüdür' deme. Aslında onlar, bilmeden iyilik eden insanlardır."
Hiçbir zaman tamamlanmış olmayayım, ne olur. Hiçbir zaman halimden memnun olmayayım. Hiçbir zaman kusursuz olmayayım. Kurtar beni, Tyler, kusursuz ve tamamlanmış olmaktan kurtar
İşte bu özgürlüktü. Bütün umutlarınızı kaybetmek özgür- lüktü. Ben hiçbir şey söylemeyince, gruptaki insanlar en kötüsünü düşünüyorlardı. Daha beter ağlıyorlardı. Ben de daha beter ağlıyordum. Yukarıdaki yıldızlara bak, hop, gittin bile.
cehennem içinde cehenneme çevirdiğimiz bu yerde utanç sözcüğünün hâlâ bir anlamı kaldıysa bu, o sırtlanı gidip kendi ininde öldürmeyi göze alabilmiş olan o yürekli kişi sayesinde oldu, Buna bir diyeceğim yok ama tabaklarımızı da utanç sözcüğüyle dolduramayız, Kim olursan ol sen haklısın, kursaklarını yeterince utanma duygusu taşımadıkları için doldurabilen insanlar şimdiye kadar her zaman çıkmıştır, ama bizlerin, şu ana kadar hak etmediğimiz o son onurdan başka elimizde hiçbir şey kalmamış olan bizlerin, işte hakkımız olan o onuru kurtarmak için hala savaşabileceğimizi kanıtlamamız gerekir
Sayfa 218Kitabı okudu
On dört yaşımdayken gittiğim okulda bir kız vardı. Adı Eflâ. Siyah büyük gözleri bana bakardı. Ona birkaç hikâye anlattım. Anladığım kadarıyla çizdim hayatı göğsüne. Bir ay boyunca bana âşık kaldı. Sonra bıraktı elimi. Ben düştüm. Defalarca buldum onu. Gittim peşinden. Sevgilim olması için para teklif ettim. Aşkım dışında bütün dünyayı teklif ettim. Hatta on yedi yaşımdayken İstanbul’da karşılaştığımızda beni dudağımdan öpmesi karşılığında ona arabamı vereceğimi söyledim. Hâlâ siyah ve iri olan gözleriyle bana bakıp “Bir içki ısmarlasan daha iyi olur!” dedi. İşte, ben o kıza âşık olabilirdim. Gerçek bir duyguya hiç bu kadar yaklaştığımı hatırlamıyorum. Yıllarca sevişmemiş birinin orgazmına benzerdi, şimdiye kadar hiç harcamadığım bedenimdeki olanca sevgiyle onu süslemek...
Reklam
Evet. Belki de varlıklarından şüphe ettiğim bütün duygular içimde ama onları uyandıracak olanlar ortada yok. Belki ben de normal bir insanım ama ilgilendiklerim ne bu dünya üzerinde, ne de bu yüzyılda. Beni korkutabilecek kadar korkunç bir insan yok, bir olay yok. Ama elinde anahtarı tutan, bütün yanıtları bilenden korkardım... Ben Eflâ’yı çok severdim. Eğer insan olsaydım.
Ben hayata değil, ama ölüme inandım. “Hayat yok ama ölüm var!” dedim kendime. Ve boşalmanın, seks ne kadar uzun sürerse o kadar zevkli olduğunu düşünerek, hayat ne kadar sürerse ölümün de o kadar muhteşem olacağına inandım. Ve elimden geldiğince hayatla sevişmemi uzatmaya çalışıyorum. Tek kurtuluşum bu.
Kayra o günden sonra yazmadı ve hiçbir yere evim, demedi. Ama eminim ki, o evi rüyasında görüyor her gece. Yaşadığı yorucu ve nedensiz hayatı bitirip gözlerini kapatıyor. Ve evinde açıyor gözkapaklarını. Hiçbir şey değişmemiş. Onu bekliyor. Yaşarken, ayaktayken ne kadar kan kaybetmiş olursa olsun, düşünceleri onu ne kadar hasta etmiş olursa olsun uyuyup kapısından girdiği evinde içkisini içerken, hep özlemini duyduğu ve uyanıkken asla kavuşamayacağını bildiği huzuru yaşıyor. Belki de kendini mutlu bile hissediyor. Ve dünyanın en iyi kitabını, bütün insanlığın kabulleneceği o kutsal kitabı yazmaya devam ediyor rüyasında. İşte bu nedenle uyuyabilmek için her gece, Kayra öldüğünü hayal ediyor. Bir daha uyanmamak için rüyasından. Ve evi artık uykusu olmuş bir insanın yanında ben, Kinyas o kadar uzağım ki dönülecek mekânlara.
Hiçbir yeri, bir gün geri dönmek için terk etmedim. Ama o, ev fikriyle kendini rahatlatırdı. Yolculuğu, gecesi ne kadar kötü geçerse geçsin dönebileceği ve hiçbir şey olmamış gibi kendisini bekleyen bir evin olması, hayatındaki bütün tehlikeli işleri yapabilmesini sağlıyordu...
Mélina’nın işi kasiyerliktir. Komisyonunu alır ve “İyi günler!” diler. Başka bir şey dileyemeyeceğini kendisi de bildiği için. Çünkü oraya gidenlerin hayatlarında değişebilecek şeylerin sayısı çok azdır. Her tebessümleri yanlarına kâr kaldığından, iyi bir gün onlara hayat boyu yeter. Bense o iyi günü çok uzun zaman önce geçirmiş olmalıyım ki tekrar onun dileklerine ihtiyaç duyuyorum. Hatta o kadar uzak ki o iyi gün, tarihini hatırlamıyorum bile. Ben dünü de hatırlamıyorum...
Askerlik hizmetimin sona ereceği gün o kadar uzak geliyordu ki, sanki geçmişte kalmıştı. Asla gelmeyecekmiş gibi.