"Yorgun bir sonbaharın Sarı yaprakları gibi dökülüyor içim"
Toprağım kurumuş, kendine faydası yok. yapraklarım sararmış, dökülüyor yavaştan. O derece bir unutulmuşluk bu. Çocukken izlediğin bir dizi vardı: Ruhsar. kadın ölmüştü ama dünyada geziyordu. O herkesi görüyor ama kimse onu görmüyordu. Ben de öyle hissediyorum kendimi. Dolaşıyorum öyle ama kimse fark etmiyor günbe gün öldüğümü nokta dışarıdan bakınca her şey çok güzel, güllük gülistanlık. Her yer bahçe, çayır çimen ama içim öyle mi?
Sayfa 166Kitabı okudu
Reklam
“Kanadı kırılmış uçamaz olmuş. Aşkın şarabını içemez olmuş. Gönül gözlerim sızlar vicdanım. Gözlerimden dolu dolu dökülüyor.”
Sayfa 61 - HubatusKitabı okudu
Yürürken sanki bazı parçalarım dökülüyor. Ne kadar tutmaya çalışsam da engel olamıyorum. Her adımımda daha da hafifliyorum. Gelecek beni bekliyor. Ben de zaten son gücümle her yerde onu arıyorum. Karşılaştığımızda benden geriye ne kalmış olacak hiç bilmiyorum. Dik duruyorum ama içim eğik bükük, bunu kimseye çaktırmıyorum.
Bütün bu sohbetler, meyve soyup yemeler, çay içmeler, vakitlice yatmalar, lavanta kokan çarşaflar iyiydi, hoştu. Ama mutluluğu andırmıyordu. Bunların adına dense dense huzur denirdi. Kişiliksiz, sıradan bir huzur. Huzur böyle sıradanlaşınca bir değeri kalmıyordu. . Bu, razı olmaktı. Hayatın getirdiklerine razı olmak, onlarla oyalanmak, hatta bir
dallar kurumuş. kayalar bunalmış. ırmak inliyor. baykuş ötüyor. keder gün batımı rengine bulanmış. dudağımdan dökülüyor soğuk bir hikaye : gün batımının bu dar vaktinde içim daralıyor.
Reklam
31 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.