Şehirlerde otura otura kalpazan olmuşuz.Eskiden olsa,böyle gayret isteyen iş için uçardım.İçim içimi yiyor.Göz göre göre koskoca orman yanıyor.Buna iç dayanır mı?Dayansın dayanmasın yanıyor.Ortalık bir cehennem gibi yanıyor ortalık.Ateş devi ormanın üstüne yatmış,dünyayı yutarcasına nefes alıyor.Yaklaşmanın imkanı yok.Köylüler de yangın söndür
ne için gelmiyor.Ayrıca felaketin karşısında insan güçsüzlüğünü
bitkinliğini iyice gördüm.Yüreğim yandı ağaçlar yandıkça.
konsolosun bir toplantıya katıldığı, saat ikide gelmem söylendi. "Cehenneme kadar yolu var," diye haykırmak geldi içimden ama kendimi tuttum, böyle çıkışlar yapabildiğim günleri anınca içim yandı.
Gör ki bana ne ettiler/ Elazığ Cezaevinde/
Tutup hücreye attılar/ Elazığ Cezaevinde//
Bilmem ki bu nasıl kindi/
Gökten zulüm yere indi/
İnsanlık hakkım çiğnendi/ Elazığ Cezaevinde//
Ayaklarımdan astılar/
Yüzlerce sopa bastılar/
Saçımı kökten kestiler/ Elazığ Cezaevinde//
Gidiyorum adım adım/
Halkım içindir feryadım/
Pir Sultan'ı hatırladım/ Elazığ Cezaevinde//
Kul Ahmet'im yandı içim/
Dostlarla ayrıldı göçüm/
Hak istemek idi suçum/ Elazığ Cezaevinde. "
Kısa bir süre sonra kaybettim babamı... İçim yandı... Yıllarca itiraz cümlem olan kelimeleri asıl şimdi söylemeliydim..... "Ah babam! Ne alakası var Allah aşkına... Ne biliyorum ki ben? Asıl şimdi ihtiyacım var söyleyeceklerine..."
Uzak ilkbaharlar düşledim; sadece dalgaların köpüğünü ve doğumumun unutuluşunu aydınlatan bir güneş, toprağa ve her tarafta sadece başka yerde olma arzusu duyma derdine düşman olan bir güneş düşledim.
Kısa bir süre sonra kaybettim babamı. .. İçim yandı. ..
Yıllarca itiraz cümlem olan kelimeleri asıl şimdi söylemeliydim ...
"Ah babam! Ne alakası var Allah aşkına ... Ne biliyorum ki ben? Asıl şimdi ihtiyacım var söyleyeceklerine ... "
“Artık kendime benzememeliyim! Kafamı bir günahkarınki gibi kazıtmalıyım. Kendim olmak istemiyorum. Çünkü içindeki her şeyi yaktılar, sevdiklerimi benden koparıp aldılar…”
Kısa bir süre sonra kaybettim babamı... İçim yandı... Yıllarca itiraz cümlem olan kelimeleri asıl şimdi söylemeliydim....
"Ah babam! Ne alakası var Allah aşkına... Ne biliyorum ki ben? Asıl şimdi ihtiyacım var söyleyeceklerine..."
Hicran, gün ortasında öten bir horoz gibi,
Seslendi pek vakitsiz... İçim yandı ansızın.
Mâzi yosunla örtülü bir göl ki yok dibi,
Mevsim serin ve bahçede yaprak yığın yığın.
Hicran gün ortasında neden böyle seslenir,
Birden hatırlatır unutan kalbe sevgiyi?
Keskin bir özleyişle hayâl ettiren nedir,
Bir devre varsa insanın ömründe en iyi?
Ey sevgi anladım bu uzaktan sadâ ile,
Ömrün yegâne lezzetidir hâtıran bile.
Beyaz tüylü, kara gözlü koyunumu adak taşına sadece koyun olarak koymadım. Her bir şeyin karşılığı, inancımın ve korkumun ölçeğiydi o. Varlıklarımın cümlesi. Onun yerine adak taşına önce bütün bir sürüyü koydum. Yetmedi. Sevdiğim ne varsa sevebileceğim ne varsa hepsini koydum. Seni koydum ey baba, içim yandı. Annemi koydum, içim daha çok yandı. Ama vazgeçmedim. Sevgilerin yekûnu Sidre, Sidre’yi koydum. Sidre’yi koyunca zaten geriye ben bile kalmıyordum.
Veremeyeceğim ne varsa teker teker teker değil hepsini birden koydum. En sonda güzel gözlü koyunumun yerine adak taşına kendi başımı koydum.
Koyacak başka bir şeyim olsa onu da koyacaktım. Ama yoktu, daha fazlasını bulamadım. Öyle ağır ki feda ettiklerimin toplamı, kendimi bir tüy gibi hafif hissettim. Yüklerimin tümünü üzerimden attım devirdim. Bütün bir dünya ağırlığını gölge gibi hissettim.