"Bu köyden misin hemşerim?" dedim. "Değiliz bu köyden amma, buralı olduk sayılır. Yirmi senedir burda hamallık ederim." "Buralı sayılırsın." "Sayanlar da var, saymayanlar da." Amma da köye düşmüşüm ha! Şöyle aydınlık cevap veren birine rastlamayacak mıyım bu köyde? "Köyünüz güzel ama..." "Gününe bağlı. Güzel günü olur, cigaran, paran varsa... Ocak yanarsa... Çorba pişerse, yük çıkarsa... Tıngırın varsa... Keyfin gıcırsa..." "Doğru, her şey şarta bağlı şunun şurasında." "Şartsız şurtsuz yaşayanlar da var." "Var, var ama..." "Ölüm de var arkada, ölüm. Şu köşkün sahibi de ölecek. Şu horoz da." Göğsüne vurdu: "Şu ben de" Yüzüme baktı: "Şu sen de..." "Doğru, doğru ama," dedim, "yine fark var." "Nede? Ölüden ölüye mi?" dedi. Şaşkınlığıma geldi: "Öyle ya," dedim. "Yok yok!" dedi. "Ölüden ölüye fark yok; canlıdan canlıya fark var." Düşündüm: Domuzuna haklıydı. İçimden, "Vay anasını!" dedim. Sanki "Vay anasını!" dediğimi duymuş gibi yüzüme bakıp; "Ya!.." dedi. "Ben de onu söylemek istiyordum ya, canlıdan canlıya fark domuzuna," dedim. "O var," dedi. "Amenna!"
Hepsini sevdiğimi hissettim o anda. Matty'yi, Spud'ı, Sick Boyu'u, ve Lesley'i. Bunu onlara söylemek geldi içimden. Denedim, fakat şöyle çıktı: "Ben malı kaynatıyorum." Şaşkınlıkla baktılar bana. "Ben buyum," dedim omzumu silkerek, kendimi haklı göstermeye çalışarak.
Sayfa 63
Reklam
"Bayan O'Brien bana baktı. Bana bakışını görmedim, ama baktığını biliyordum. Benim kim olduğumu bilmek istiyordu. Kimdi Steve Harmon? Gömleğimi açıp ona, gerçek beni, gerçek Steve Harmon'ı görmek için yüreğime bakmasını söylemek geldi içimden."
"Kafam allak bullak. Ruhum sıkılıyor. Noel geldi ve ben eve bir ağaç almaktan bile acizim. Çünkü kafamda sürekli o otopsi laboratuvarı var. Hâlâ kokusu ellerimde kalmış. Her günüm aynı bugün gibi. En az iki ölüyü inceledikten sonra içimden yemek yapmak bile gelmiyor. Et yerken gözümün önünde kas lifleri uçuşuyor. Bana içki bile yardımcı olmuyor. Bir içki dolduruyorum, alkolü kokusunu aldığımda birden kendimi yine o otopsi odasında buluyorum. Alkol, formalin...Yine aynı keskin kokular."
Geçende bir mezar gördüm. Yekpare bir mezar kapağı. Küçücük! Belli ki altında bir çocuk yatıyor. Nasıl, bilsen, gidip kucaklamak, öpmek geldi içimden. Oturdum, okşadım, sevdim taşı.
Sayfa 105Kitabı okudu
Sanki bilinmeyen bir çemberin etrafında hepimize sınırlarımızı daha doğmadan çizmişler ve bu sınırdan dışarısı için yasak getirmişlerdi. Sevemedim o sınırları bir türlü. Peki ihlal ettim mi? Gülmek geldi içimden.
Reklam
Haydut Karokep Jarvinen konuşmasında Haydut Karokep’in hayatını hatırlattı: -Efendiler! Bundan yirmi beş yıl önce bütün Finlandiya’yı heyecan ve dehşet içinde bırakan Johan Karokep ismini hatırlıyor musunuz? Karokep, bir hırsız ve hayduttu. Büyük şehirlerdeki bankaları, işyerlerini ve kiliseleri soyardı. Hırsızlık yaparken âdeta polise
Varsın öyle olsun, kabulümdü! Şarap iyi geldi, elimden tuttu benim, havamı buldum. Okuduğum yazıdaki söz salatasına gülmek geldi içimden, hafifledim.
Sayfa 34
"Adım Jennings, Polis Şefi'yim." Gülmek geldi içimden. Şef'miş. Newkirk gibi bir yerde hangi büyüklükte bir polis ekibine şeflik yapabilirdi ki? İnsanların unvanlara düşkünlüğüne her zaman gıcık olmuşumdur. Unvanların kendilerine bir kişilik duygusu verdiğini sanırlar. Bana gelince, ben hiç kimse olmadığımı biliyorum ve bu gerçekle yüzleşmeyi öğrendim.
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.