Özgürlüğü ve huzuru buldum meczupluğumda; yalnızlığın özgürlüğünü ve anlaşılmamış olmanın huzurunu. Çünkü bizi anlayanlar içimizdeki bir şeye de egemen olurlar.
İçimizdeki çocuk, yapılacak işin sonucunun içimizdeki anne-babayı yeterince memnun etmemesinden korktuğu için işe başlamayı ve onu yapmayı erteler. Bu korku ne kadar büyükse içimizdeki erteleme baskısı da o kadar yoğun olur.
“Farklı mekanlar ve değişik yüzler görmek ,yani seyahat etmek kısacık dahi olsa yenilenmemizi ,arınmamızı sağlayan bir olgu .
Seyahat etmek bizi özgürleştiren ,”kendi içimize” ve “içimizdeki bize” ulaşmanın en keyifli unsurlarından biri…”
İrademizin ve dimağımızın karışamadığı meçhul kuvvetlere dair, içimizdeki namütenahi gizli
yanardağlara dair bir fikrim bile yoktu. Etrafımda yalnız aciz ve hamakat gördüğüm için kendimi olduğumdan çok
kuvvetli sanıyordum. "Budala"lar beni haddinden fazla şımartmışlardı.
Milli şairimiz Mehmet Akif de bu acı gerçeği şöyle dile getiriyor:
"Hepimiz kendimizin bağrı yanık aşığıyız." diyor.
Bilmeden ve istemeden de olsa, içimizde put haline gelmiş olan tutkulara kulluktan kurtulmanın tek yolu Yaratan'a kul olmaktır: Ancak içtenlikle "İyyake nabudu", yani "Ey Rabbimiz, biz ancak sana, yalnızca sana kulluk ederiz." diyenler, bundan kurtulabilirler. Çünkü taştan, ağaçtan yapılmış olan dışımızdaki putlara tapmaktan kurtulmak zor değildir. Asıl zor olan, kendi içimizdeki bu putlara tapmaktan kurtulabilmektir. Bunların çoğu; arzu, ümit ve hayal cinsinden olan sanal putlarımızdır.