Kalbim, yıkık bir harabenin içine hapsolmuştu.
Sayfa 119 - Ephesus Yayınları 5. BaskıKitabı okudu
Masa Üstünde Yürek Ne Demek
Böylece geceden geceye Karanlığın Şili kıyıları boyunca Derin olduğu uzun saatte Kaçak geçiyordum kapıdan kapıya. Öteki yoksul evler Öteki eller Vatanımın her kıvrımında bekliyorlardı adımlarımı Sana hiçbir şey anlatmayan Bu kapıdan bin kez geçtim Bu yıkık duvardan bu çiçeği solgun pencerelerden Bu benim için bir sırdı Hayatın çırpınan sırrı Şehadetin içine sindiği Kömür bölgelerindeydi Kıyının limanlarında Antartika takım adalarının yanında Dinle, belki bu çınlayan sokakta Öğle sokaklarının müziğinde Ya da parkın yanındaki Bu pencere içinde Ki insan fark edemez başka pencereler arasında Aydınlık bir çorba tabağıyla Ve masa üstünde bir yürekle Beklerdi beni Bütün kapılar benimdi.
Evrensel Basım Yayın
Reklam
“Sonra onlara, “İçine düştüğümüz yıkımı görüyorsunuz” dedim, “Yeruşalim yıkılmış, kapıları ateşe verilmiş. Gelin, Yeruşalim surlarını onaralım, utancımıza son verelim.”” ‭‭NEHEMYA‬ ‭2‬:‭17‬ 2:17: Kentin surları ve kapıları IÖ 586'da Nebukadnessar tarafından yıkılmıştı ve onarma girişimlerine rağmen hâlâ yıkık durumdaydı. Halk ve önderler bu görüntüye alıştıklarından dolayı başka birinin, kenti hâlâ eski haliyle hatırlayan birinin onları girişimde bulunmak üzere teşvik etmesi gerekmişti.
bir yanı içi içine sığmayan, bir yanı yıkık dökük el kadar bir şey.
"Bu rutubetli topraklara, bu yıkık setlerin altına , bu yosunlu havuzun suları içine ne arzular, ne emeller, ne hülyalar gömdüm!"
Sayfa 118Kitabı okudu
İçine baktı. Yoksul, hatta eşyasız bir ev... Kırık kapısından girip yıkık pencerelerinden üflüyordu rüzgâr. Kedersizce yaşadığı bunca yıl, hep pırıltılı bir seçkinlikle güle oynaya geçtiği tüm günler... Ona sadece bomboş bir iç bırakmıştı.
Sayfa 247 - Sibel EraslanKitabı okudu
Reklam
Babam gençlik zamanlarını Kore Savaşı'nda geçirmiş. İnternet ya da telefon tasavvur bile edilemediğinden haberleşmenin çok ender olduğu dönemler. Bu yüzden güney tarafındaki küçük köylerde yaşayan insanlar ülkelerinin savaşa girdiğinden haberleri olmadan, aylak yaşamışlar. Bir gün, Milli Kurtuluş Günü kutlamalarını görmek için bir sürü kişi toplanmış. Bir anda askerler geldikleri gibi genç ve kanı kaynayan erkekleri toplayıp, büyük bir kamyona bindirip götürmüş. Savaşın en kanlı günleri yaşanıyor olmasına rağmen güneydeki insanların bundan haberi bile yok, düşün artık. Ülke çok sayıda ölü verince, asker sayısı yetersiz kalmış ve erkekler zorla askere alınmış. Benim babam da o gençlerden biriydi. Babamın olduğu birliğin neredeyse hepsi savaşta şehit düşmüş. Ancak babam hayatta kalıp, nerede olduğunu bile bilmediği halde bir şekilde evinin yolunu bulmuş. Sürekli yürümüş. Acıkınca da savaş yüzünden yıkık dökük kalmış evlerin içine girip, tuz ve soya fasülyesi ezmesi yiyerek hayatta kalmış. Bir ay içinde evini bulmuş. Öldüğünü sandıkları gencin iskelet gibi haliyle geri döndüğünü gören köylülerin hepsi çok şaşırmış. Savaş kâbusunu unutup, hayatına devam etmeye çalıştığı dönemde tekrar orduya katıl emri gelmiş. Daha önceden askere gittiğini kanıtlayacağı bir belgesi olmadığından, deli gibi itiraz etse de bir işe yaramamış tabi. Neyse, sonunda babam askere iki kere gitmek zorunda kalmış. Adil olmasa da, hayatta kalıp, geri dönebildiği için şükrederdi. - Karikatürist Park Jae Dong Karizmatik beyaz saçlı Park Jae Dong ülkemizde karikatürün babası gibidir.
Sayfa 288Kitabı okudu
Önce bir firavunun mezarını seçtim konut olarak. Ama bu yeraltı saraylarında bir büyü dolanır durur, karanlıklar eski buhur dumanlarıyla yoğunlaşmış gibidir orda. Lahitlerin dibinden gelen acıklı bir ses duydum, çağırıyordu beni. Kimi zaman da duvarlara çizili korkunç şeyler birden canlanıveriyordu gözümün önünde. Kaçtım Kızıldeniz kıyısına kadar, yıkık bir kaleye sığındım. Orda, taşlar arasında sürünen akreplerdi yalnız arkadaşlarım; tepemin üstünde de kartallar dolanıyordu hep, mavi gökte. Gece pençeler tırmalıyor, gagalar ısırıyordu beni, yumuşak kanatlar sürtünüyordu üstüme. Korkunç ecinniler kulaklarımın içine var güçleriyle bağırıp yere seriyorlardı beni. Bir defasında, İskenderiye'ye giden bir kervanın yolcuları imdadıma geldiler, sonra da aldı götürdüler beni.
Kırmızı kiremitler üzerine yağmur yağıyor Evimizin tahtadan olduğunu biliyorsunuz Yağmur yağıyor ve bazı tahtalar vardır Suyun içinde gürül gürül yanan Dudağımı büküyorum ve topladığım çalıları Bekçi Halil’in kız kardeşinin oğluna ait Daha doğrusu halasından kendisine kalacak olan Arsasındaki yıkık duvarın iç tarafına saklıyorum Hiç kimsenin
Sayfa 49
Piç
adam birkaç yüzyıl senin gördüğün şu suyun kenarında oturdu çıplak ayakla oturdu her yıl bir iki çakıl taşını o suya attı onu görenler bir kadını beklediğini sandılar bir kadın gelirse onu kurtarır sandılar
105 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.