I
O zamanlar gökyüzü biçilmiş buğday kokardı
Çiğnenmiş üzüm, mısır püskülü, bostan yaprağı
Toprak kokardı insan emeğiyle yoğrulmuş.
Rüzgâr serin sesli konuğuydu evlerin
Bulutlardan ağaçlardan saçlardan süzülen
Bir dirim duygusuyla doldururdu odaları
Yağmur ikinci adıydı akşamların
Günün yorgunluğu üzerine dökülen
Bir düş inceliğinde
Bir yazar yazmazken gerçek hayata döner. Uyur. Yer. İçer. Arkadaşlarıyla görüşür. İnsanların içine karışır. Gerçeğe karışır. Ayaklarını daha sağlam basması içindir bu. Yoksa, o alemdeyken, yani kitabın içindeyken dağılır gidersiniz. Elinizde bir yıkık hayat bir yarım romanla...Bu yüzden hayatın iplerini arada germek gerek. Bağlarınızı güçlendirmeli, yapılacak işleri halletmeli, tatile çıkmalı, bankada beklemek gibi sıkıcı işleri de yapmalısınız. Yeterince sıkıldığınızda koşa koşa yazının başına geçeceksiniz. Ve bu sefer şevkle!
Ey iyilik, güzellik denizi; ey akılları kendinden geçiren Allah’ım! Uyanıklığı uykuda gizledin; gönülsüzlükte gönül alıcılığı sakladın!
Hor ve hakir görülen yoksulluk içinde gönül zenginliğini gizlersin; devlet boyunduruğunu da yoksulluk zinciri gibi gösterirsin!
Zıddı, zıddın içinde gizlersin; yakıcı suya da ateş hararetini verirsin! Nemrûd’un ateşinin içine, Hz. İbrahim için hoş bir bahçe gizlemişsin! Harcamakla, yoksullara ihsanda bulunmakla bereket artar, gelir çoğalır!”
“Tatlı meyve, yaprakta, dalda gizlidir; ebedî hayat, ölümsüzlük de ölümün içindedir!
Gübre, toprağa karışarak meyveye gıda olmuş; toprak da o gıda ile beslenmiş, meyveyi doğurmuştur!
Varoluş, yoklukta gizlenmiştir… Demirle taşın dışı karanlıktır! İçlerinde ise, bir nûr vardır, bir ışık vardır; bir kıvılcımlar âlemi vardır!
Her korkuda binlerce eminlik mevcut; göz siyahında ne kadar çok aydınlık var!
Ten öküzünün içinde bir şehzâde bulunur! Defineyi bir virâneye, bir yıkık yere gömmüşsün; ten âleminde görülmemiş bir can âlemi gizli! ”