ico montana

Böyle bir insan her şeyi konuşur. Herkesle konuşur. Her konuştuğu, konuştuğu yerde kalır. Hiçbiri kendisini bağlamaz. Tek derdi konuşmaktır. İster ki hep kendisi konuşsun ve kendisinden konuşulsun. Dinlemeye tahammülü yoktur, dinlenmeye aldırdığı da. Dinlenilmese de konuşan hep kendisi olsun ister. Yeter ki kendisi konuşsun ve kendisinden konuşulsun. Her göze görünür olmak için her kılığa bürünür, konuşulmak için her şeyi göze alır. O derece varla yok arası bir yerdedir ki sürekli varlığına delil ve tanık arar. Boş sözler özünü dağıtır, özsüzlüğü sözünü boşaltır. Dağıldıkça keyfileşir, keyfileştikçe zorbalaşır.
Reklam
Ar dediğimiz şey ki, bu dağılmanın en aşağıdaki setlerinden biridir, o bile yerinden kalktıysa ve artık hiçbir şeyi tutmuyorsa, aslında dağılma değil, saçılmadır söz konusu olan.
Mutsuzluk. Bu dünyada bir çok mutsuz insan… hayır, bu dünyaya mutsuz insanlarla dolu desem abartmış olmam herhalde. Yine de utanç duymadan “topluma” gösterebilecekleri sefaletlere sahiplerdi. “Toplum” ise onların bu gösterisini hemen anlar ve onlara sempati duyardı. Öte yandan benim mutsuzluğum tamamen kendi suçluluğumun ürünüydü, bu yüzden başvurabileceğim kimse yoktu. En belli belirsiz gösterilere dahi cesaret etsem, bu sadece Dil Balığı’nın benimle alay etmesi, sinirimi bozmasıyla değil, bir bütün olarak toplumun bunu yapmasıyla bir neticelenirdi.
Sayfa 103Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Toplum. Bu kavramı az da olsa kavrayabilmeye başladığımı hissediyorum. Bu, bir birey ile diğeri arasında, spesifik bir anda gerçekleşen bir mücadeleydi ve tek yapman gereken o anda kazanmaktı. Hiç kimse bir başkasını tamamen feshedemez ve bir köle bile bir kölenin hakir karşılık verişinin altından kalkar, bu yüzden yapabileceğimiz tek şey, o anda ve orada, tek bir zar atışıyla her şey üstüne bahse girmek; ya hep ya hiç bahsi. Hayatı sürdürebilmek için başka bir yol yok. İnsanlar onur ve sadakate övgüler yağdırır ancak insan çabasının yegâne odak noktası bireydir. Bireyin ötesinde de bir başka birey vardır. Toplumun esrarengizliği; okyanus olan toplum değil, bireydir. Bir şekilde o seraptan, dünyanın o uçsuz bucaksız okyanusundan duyduğum korkudan bir nebze kurtulmuştum. Artık tüm meselelere karşı aynı daimi yargıyı sergilemeye kendime mecbur hissetmiyordum, bunu yerine duruma göre ve anın gerektirdiği şekilde başkalarına bir dereceye kadar umursamazca davranıyordum.
Bu benim her zamanki, zavallı amacımdı. Yalan söylediğimin ortaya çıkacağını en başından biliyordum ama doğruyu söylemek için fazla çekingendim, o yüzden hep süslerdim doğruyu. Toplumun “yalancı” diye aşağıladığı yaratıklardan bir farkım yoktu ama doğruyu pek de kişisel bir kazanç için gizlemiyordum ben. Ani bir soğuk odayı doldurduğunda ve boğuluyor gibi olduğumda neredeyse her zaman düşünmeden, çaresizlikten hareket ediyordum. Bunun bedelini daha sonra ödeyeceğini biliyordum ama o ümitsiz “memnun etmeye ihtiyacım” baş gösterdiğinde, aniden garip, zayıf, aptalca süslemeler veya başka şeyler ekliyorum gerçeğe. Bu yüzden dünyanın sözde “dürüst insanları” tarafından çok eleştirildim.
Reklam
Reklam
32 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.