Devrim Reformdan Daha Kolaydır
Bir devrim, reformun getirdiğinden çok daha fazla değişik­lik içerdiğinden, insanlar devrimi gerçekleştirmenin daha zor oldu­ğunu düşünme eğilimindedirler. Aslında, belli koşullar altında devrim, reformdan çok daha kolaydır. Bunun nedeni de devrimci bir hareketin, bir reform hareketinin sağlayamayacağı ölçüde güçlü bir esin kaynağı olmasıdır. Bir reform hareketi sadece belli bir toplumsal sorunu çözmeyi vaat eder. Devrimci bir hareket ise, bir defada tüm sorunları çözmeyi ve tamamen yeni bir dünya yaratmayı hedefler; insanların uğruna büyük risklere gireceği ve fedakarlıklarda bulunacağı türden bir ideal sağlar. İşte bu neden­lerle, teknolojinin herhangi bir dalının, örneğin genetik mühendis­liğinin ilerlemesine ya da uygulanmasına etkili ve kalıcı kısıtla­malar koymak yerine, tüm teknolojik sistemi yıkmak çok daha kolay olacaktır. Genetik mühendisliğine kısıtlamalar koymaya pek az insan kendini içtenlikle adar, ama uygun koşullar altında en­düstriyel-teknolojik sisteme karşı bir devrime pek çok insan kendi­ni ateşli şekilde adayabilir. 132. paragrafta belirttiğimiz gibi teknolojinin belirli bazı yönlerini kısıtlamaya çalışan reformcular kötü bir sonu önlemek için çalışıyor olurlar. Ama devrimciler, mu­azzam bir ödül -devrimci görüşlerinin gerçekleşmesi- için çalışır­lar ve böylece reformculardan daha çok ve daha azimli çalışırlar.
Sayfa 65 - Kaos YayınlarıKitabı okuyor
Ta ki insan, dönüştüğü kişinin, önce belli belirsiz sonra iyiden iyiye, özündekinin mutlak surette zıttı olduğunu anlayana kadar. Bu örtüşmeme durumu çok ağırdı. İlk zamanlar kazandığı parayla teselli olabiliyor insan, ama sonraları o da yetmez oluyor çünkü ideal ve gerçek arasındaki fark gittikçe açılıyor. Ve zamanla buna bir de iç sıkıntısı ekleniyor; iç sıkıntısına ise şu dayanılmaz düşünce: insanın hayatını geri dönülmez bir şekilde kaçırıyor olduğu hatta bunun çoktan gerçekleştiği fikri.
Reklam
Ne Melek Ne Şeytan KÂMÎL Kimse Olabilmek!..
Cenâb-ı Hakk, insandan, ne şeytan ne de melek olmasını ister. İnsanın görevi, yaşama amacını an- lamış, sorumluluklarını idrak etmiş kâmil kimse ol- maktır. Yaradılış gayesinin şuurunda olan bireyler ideal aileleri kurarlar. İdeal ailelerden de gönül ferahlığıyla barış içinde yaşayan toplumlar oluşur...
Sayfa 12
Tüketim toplumlarında güzellik incelikten kopmaz/kopamaz hale getirilmiş durumdadır. İnşa edilen ve egemen kılınan anla­yışa göre güzellik, sadece ince ve narin olmakla mümkündür. Hatta güzellik aynı anda hem etin reddedilmesi hem de mo­danın yüceltilmesi olan modellerin ve mankenlerin profilinde sıska ve etsiz olmaktır. Halbuki inceliğin hiçbir doğal yanı yok­tur. Başka yerlerde ve çağlarda güzel sayılmak için zayıf olmak gerekmiyordu. Örneğin XIX. yüzyılda iri kadınlar güzellik im­gesi olarak düşünülürdü. 1920'lerde bugünküne benzer bir gö­rüntü söz konusuydu. 1950'lerde Marilyn Monroe gibi figür­ler arzu nesnesi oldu. O zamandan bu zamana kadınlar için bedenler aşama aşama incelmeye başladı. Ancak birçok insan için zamanının ideal vücut biçimini gerçekleştirmek zor hatta imkansızdır. Bu da onların görüntüleri ile ilgili kendilerini mut­suz hissetmelerine neden olmakta ve ideal vücuda sahip olabil­mek için tüm güç ve imkanlarıyla kapitalist kültür endüstrisi­nin bağımlıları haline gelmelerine yol açmaktadır.
İdeal insan kendini kusursuz bilen insan değil, kusurlarıyla birlikte kendini kabul edebilen insandır.
"Dünyada 4 çeşit insan vardır: alıklar,budalalar,aptallar,deliler. Her birimiz zaman zaman alik,budala,aptal ya da deliyizdir. Diyebiliriz ki normal insan,bütün bu ögeleri, bu dört ideal tipi ölçülü bir biçimde karıştıran kişidir."
Reklam
İyi arkadaşlar, iyi kitaplar ve başını yastığa koyunca uyuyabilen bir vicdan... İşte ideal hayat!
Sayfa 27
Mitosta dile getirildiği gibi, tanrıların kutsal dünyası yalnızca insanoğlunun peşinde koşması gereken bir ideal değil aynı zamanda insan varlığının ilk modeliydi; burada, aşağıdaki yaşamımızın kendine model aldığı ilk örnek ya da asıl düzendi. Böylece, yeryüzündeki her şeyin tanrıların dünyasındaki bir şeyin örneği olduğuna inanılmıştır; bu, antik kültürlerin birçoğunun mitoloji, rit ve toplumsal düzenleri hakkında çok şey söyleyen bir anlayıştır ve günümüzün daha geleneksel toplumlarını etkilemeye devam etmektedir.
Bu olgu genellikle göze görülmez, maskelidir, çünkü sö- mürgesizleştirme döneminde bazı sömürge aydınları sömür­ geci ülkenin burjuvazisiyle diyaloga girmiştir. Bu dönemde yerli nüfus yalnızca belirsiz bir yığın olarak görülür. Sömür­ ge burjuvazisinin orada burada tanıma fırsatı bulduğu birkaç yerli, ayrıntılı fikirler yaratacak kadar o
Çünkü içlerinde biraz gurur duygusu hep kalıyor da ondan. Yine de insan onlar. Ama onlara, kendilerini başkalarının içinde aramaları öğretilmiş. Oysa hiç kimse, hiçbir türlü özsaygıya ihtiyaç duymayacak kadar salt bir alçakgönüllülüğe varamaz. Sağ kalamaz o zaman. Bu yüzden de yüzyıllar boyunca hayırseverliğin, kendinden vermenin en yüce ideal olduğu doktrini öğretildiği halde, insanoğlu bunu kabul ederken, tek kabul edebileceği biçime sokmuş. Özsaygısını başkaları kanalıyla aramış. Elden düşme yaşayarak. Bu da tabii her türlü korkunçluğun kapısını açmış. Gerçekten bencil bir insanın asla kabul edemeyeceği türden, korkunç bir bencilliğe dönüşmüş.
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.