Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir insanın aklı bile ona ihanet etmenin peşindeyse, bu dünyada güvenilecek ne kalmıştı? Başkalarının akılları mı? Asla!
İnsanları sevdiği için onlardan ihanet görecekti. Bütün ömrü böyle geçmişti.
Reklam
Camdan dışarıya bakmaya devam ederek, dalgın bir sesle konuştu: "İstanbul vefasız bir sevgiliye benzer." Bu sözün altında derin bir acı olduğunu hissettim. Ama herhangi bir şey söylemedim. Çünkü etrafını seyrederken, sanki benimle değil de kendi kendine konuşur gibi söylemişti. Kısa bir sessizlikten sonra, sözüne devam etti: "Sana hep ihanet eder ama sen yine de onu sevmeye devam edersin."
Bir kişi inancını ölülere değil de yaşayanlara bağlarsa, buna kim ihanet diyebilirdi?
Haklı ve karışık
Marcel Proust'un şöyle anlattığı bir gerçektir, "Acının, bize acıyı verenler tarafından dindirilmesi gerekliliği yalanı tarafından kışkırtılan bir sevginin var olduğu bir dünyada yaşama cesaretini nasıl gösteriyoruz?"
Sayfa 34 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
Çehov düşmanlığın, kötülüğün ve sadizmin, çaresizlik ve kendini hor görmenin bir sonucu olduğunu anlamıştı; bunların aşırı eleştirel bir sosyal gerçekliğe uyum vasıtasıyla oluştuğunu ve doğuştan gelen bir saldırganlıkla ilgisi olmadığını idrak etmişti.
Sayfa 31 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Gelenekleri kabul etmeyi ruhsal sağlığın ölçütü haline getirdiğimiz sürece, geleneklerin bazı şartlar altında yanılgı ve yalanın hükmü altına girmemizi isteyen eğilimlere hizmet ettiğini göz ardı etmiş oluruz.
Sayfa 31 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
Kavanau'nun burada izah ettiği ve çoğu zooloğun kendi önyargıları yüzünden kabul edemediği nokta, yaşamda dayatılan şartlara karşı koyan güçlerin ortaya çıktığıdır ve bu, reddedilemez bir durumdur.
Sayfa 29 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
Ama özerklik eğilimini reddetmemizin nedeni, bize yalnızca boyunduruk altında olduğumuzu hatırlatma ihtimali değildir. Gerçek özerklik, çaresizlikten kaçmak için ayak uydurduğumuz güç oyunlarının maskesini düşürmektedir aslında. Hepimiz bir dereceye kadar bu oyunun içinde olduğumuzdan, sonuç, istemesek de, insanlıktan çıkmaya yönelik genel bir eğilim olarak karşımıza çıkar.
Sayfa 25 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
Suçluluk duygusunun özeti sanki
Kendimize çocuğun ilk öğrendiği şeyin ne olduğunu sorduğumuzda şu kaçınılmaz sonuca varıyoruz: Çocuk, öğrenilecek hiçbir şeyin olmadığını öğrenmektedir. Çocuk, kendi davranışlarını varlığının gelişmesi için ana çıkış noktası yapmamayı öğrenmektedir. Bu öğrenilecek hiçbir şeyin olmadığını öğrenme tecrübesi, özerkliğin yanlış gelişimindeki belirleyici noktadır. Özerkliğin hasar görür ve kendi gereksinimlerimizi daha ziyade tehlikeli, hatta düşmanca şeyler olarak algıladığımız yanlış bir gelişim başlar. Özerklik ve bizi özerkliğe doğru götürme ihtimali olan her şey zamanla içimizde korku uyandırır.
Sayfa 19 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Bir çocuğun ağlamasını çaresizlik olarak algılamak bizi, tüm ruhsal sistemimizin yerle bir olması tehdidiyle karşı karşıya getirir. Bu yüzden anne ve babamızın bakış açısını üstlenmekte ısrar ederiz. Kendimize ihanet ettiğimiz anlarda, onlar bizi sakinleştirip pışpışlamıştır. Böylece ağlamasıyla içimizdeki yoksunluğu uyandırmış olan çocuğa işkence ederiz; her türlü yola başvurarak onu sustururuz. Çünkü biz "gerçeğe" sıkı sıkı bağlıyız ve "doğruyu" temsil etmekteyiz. Ayrıca çocuğun çaresizliği, kendimize olan güvenimizi şişirmemize yardımcı olur. Söz konusu olan kendi çocuğumuz bile olsa başkaları üzerinde iktidar, otorite ve hâkimiyet sahibi olmak benliğimizin anlamıdır.
Sayfa 18 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
Özerklik, bir insanın kendi duyguları ve gereksinimleriyle tam anlamıyla uyum içinde olduğu denge durumudur. Genelde özerklik denince, aklımıza kendi önemimiz ve bağımsızlığımız gelir. Bu, özellikle bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde iktidar ideolojisine uygun bir kendilik için geçerlidir. Özerk olarak tasvir ettiklerimiz, bu yüzden çoğunlukla soyutlaşma üzerine kurulmuş bir kendilik fikrine hizmet etmektedir. Böyle bir kendilik'ten yayılabilecek başkaldırma bile sadece ebeveynlerin, okulun ve toplumun zihnimize sıkıştırdığı kısıtlayıcı, bozucu ve bencil özellikler kategorisini yansıtır.
Sayfa 15 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
Pandora'nın kutusu hikâyesini bilirsin. Açılmaması gereken kutu açılır açılmaz hastalık, keder, kıskançlık, açgözlülük, şüphe, ihanet, açlık ve kin gibi akla gelebilecek her türlü kötülük ve uğursuzluk kutudan sürünerek kaçmış, gökyüzünü kaplayarak uçup gitmiş. Bundan sonra, insanlar ne yazık ki sonsuza kadar sefalet içinde acı çekip kıvranmak zorunda kalmış. Ancak kutunun köşesinde haşhaş tanesi kadar küçük, parıldayan bir taş kalmış ve taşın üzerine belli belirsiz "umut" kelimesi yazılıymış.
Sayfa 9 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Aslında umut dolu bir toplum muyuz yani?
Özerklik, derinlerde kaybolarak boyunduruk altına girmek ve bir başkasının isteklerine teslim olmak şeklinde kendini gizleyebilir. Bunun altında umut yatar.
Sayfa 13 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
Özerklik için verilen mücadele canlılığı geliştirir. Ama sosyalleşme sürecinde özerklik ne kadar engellenirse, o kadar aslında engellemeye çalıştığı kötülüğü besleyen bir sürece dönüşür bu. Anne baba sevgisi, kendini kabul ettirmek için boyunduruk altına girmeyi ve bağımlı hale gelmeyi gerektirir şekilde ortaya çıkarsa, topluma uyum bir çeşit itaat sınavı haline gelir. Bunun sonucunda doğan istekler, gerçek duyguların kaybına yol açarak, insanı kendi kötülüğünün kaynağı haline getirmektedir.
Sayfa 12 - Çitlembik YayınlarıKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.