Tüm bu ihtimaller, birtakım harflerin belirli bir düzende bir araya gelmesinin size hissettirdikleridir. Sadece bununla da sınırlı değildir. Kitabın parmaklarınıza değdiğinde oluşturduğu histen tutun da sayfaları açtığınızda burnunuza gelen koku moleküllerine kadar birçok etken bu hissiyata katkıda bulunmaktadır. Şimdi, tüm bu bilgiler doğrultusunda düşünürsek, gerçek anlamda bu kitabı tanımlayan nedir? Cümleler mi, yoksa o cümleleri bir araya getiren kelime ya da harfler mi? Mürekkebi ve kâğıdın hammaddesini oluşturan selülozu da unutmamak lazım tabii ki. Ciltlemede kullanılan etilen vinil asetat adlı yapıştırıcı kokusunun, sayfa ve mürekkepler için kullanılan alkil keten dimer ve hidrojen peroksit adlı kimyasalların kokusu ile birleşerek bir araya getirdiği ve sizin "yeni kitap kokusu" olarak adlandırdığınız koku, bu kitabı tanımlarken ne kadar önem taşır acaba? Aslında aklımıza gelmeyen ve saymayı unuttuğumuz birçok bileşen, belirli bir düzen içerisinde bir araya gelerek elinizdeki bu kitabı oluşturmuştur.
Aslında olayların hep olumsuz yönlerini düşünürüm. Bu sanki hayatın içine girme korkusu gibi. Bir şey yaşayacaksın ama olumsuz ihtimaller yüzünden ondan uzaklaşıyorsun. Bu ihtimalleri o kadar çok düşünüyorsun ki düşünceler içinde boğuluyorsun.
İstemeye başlamadan önce
hayatınızı hangi yönde değiştireceğinize
karar vermeniz gerekir.
Bütün ihtimaller mümkündür.
Yani var olan ihtimallerin her biri...
Dar kafalılara sabır göstermekten bıktım. İnsanların aynı olmadıklarını, hepimizin aynı şeylere inanmadığını, aynı şeyleri hissetmediğini ya da dünyayı aynı şekilde deneyimlemediğimizi anlamaları için herkese yalvarmaktan yoruldum.
Annemle babam mücadeleden asla vazgeçmediler. Çabalamayı asla bırakmadılar. Beni sevdiklerini biliyordum. Ama şunu bilmelisiniz ki öte yandan da benim önemsiz olduğunu düşündükleri mücadelelerimi asla anlamadılar.
Bir yerden başlamam lazım hayata..
İçine girip akışa teslim olmam..
O kadar çok seçenek var ki ;
Mümkün olabilecek o kadar çok ben...
Sonsuz ihtimaller denizi..
Belki bu da kâfiydi. Bir insana bir insan herhalde yeterdi. Fakat o da olmayınca? Her şeyin bir hayal, aldatıcı bir rüya, tam bir vehim olduğu meydana çıkınca ne yapılabilirdi? Bu sefer inanmak ve ümit etmek kabiliyetini ben kaybetmiştim. İçimde insanlara karşı öyle bir itimatsızlık, öyle bir acılık peyda olmuştu ki, bundan zaman zaman kendim de korkuyordum. Kim olursa olsun, temasa geldiğim herkesi düşman, hiç değilse muzır bir mahluk telakki ediyordum. Seneler geçtikçe bu his kuvvetini kaybedeceğine şiddetlendi. İnsanlara karşı duyduğum şüphe, kin derecesine çıktı. Bana yaklaşmak isteyenlerden kaçtım. Kendime en yakın bulduğum veya bulacağımı zannettiğim insanlardan en çok korkuyordum. "O bile böyle yaptıktan sonra!.." diyordum... Ne yapmıştı, bu malum değildi; ve asıl bunun için muhayyilem en fena ihtimaller üzerinde duruyor ve en ağır hükümleri veriyordu.
“O ve Nick artık bir yapbozun parçaları gibiydiler. Bir zamanlar birbirlerine uyan ama artık eskisi gibi oturmayan parçalar.”
Joan zaman çizelgesini sıfırlayarak ailesini kurtarmış ve kahraman Nick’i yok etmişti. Yaşananları sadece o hatırlıyordu. Aaron artık onu öldürmeye çalışan bir düşmandı ve Nick ise Joan’ın adını bile hatırlamayan bir