ihtiyar

ihtiyar
@ihtiyar
Sıkı Okur
Sınırlı karakterlere sığmayan bir karakter miyim diye endişelendim... #65954273
Çocukların şiirleri ve okuyabilecekleri ebeveynleri!
— Babacım, bir şiir uydurdum. — Adı ne? — Ben ve güneş. Çok beklemeden okumaya koyuldu: — Arka bahçedeki tavuklar iki solucan yedi ama ben görmedim. — Peki? Senin ve güneşin şiirle ne ilginiz var? Bir an için babasına baktı. Babası anlamamıştı... — Güneş solucanların üzerinde babacım ve ben de şiiri uydurdum ve solucanları görmedim... — Duraksama. — Şimdi hemen bir şiir daha uydurabilirim. “Ey güneş, gel birlikte oynayalım.” Ya da daha uzununu: “Küçük bir bulut gördüm zavallı solucancık onun gördüğünü sanmam” — Çok güzel, tatlım, çok güzel. Nasıl böyle güzel bir şiir yaptın? — Hiç zor değil, sadece geldiği gibi söylüyorsun.
Sayfa 14
Reklam
Koşmak onlara serbestti, bacakları olmayana.
Sayfa 291
Derdi, derdini anlattığı kimsenin aslında uzanamayacağı bir şeydi. Büyük dertler küçük adamlara anlatıldığı için hastalığa dönüyordu. İnsanlarla konuşurken fark ediyordu ki söylediğinin değil, onlara söylenmesinin ve söyleneceğin peşindeydiler. Hiçbir şey gerçek manası ile yeni olmasada yeni diye de dinlenmiyordu zaten, dinleyenin nasılsa muhakkak eskisiydi ya da bir yerden bildiğiydi ya da olması gerekeni bildiğiydi.
Sayfa 291

Reader Follow Recommendations

See All
... gezmek değil mi her hayvanı mahallesinin köpeği bile olmaktan men eden?
Sayfa 284
Reklam
Kimsenin ona bir gün nasıl öleceğini öğretmeyeceği gibi: ama bir gün yıldız olma rolünü çok iyi ezberlemiş gibi elbette o da ölecek. Çünkü ölüm ânında insan parlayan bir film yıldızı olur, o herkesin en görkemli ânıdır ve koro şarkılarında olduğu gibi o an fısıldayan feryatları duyarsınız.
Yazıyorum çünkü dünyada yapacak başka bir şeyim yok: ben artakalanım ve insanların dünyasında bana yer yok.
Bütün bu hikâye, evet, bir tarih. Ama önceden bilin ki unutmayın, kelime kelimenin meyvesidir. Kelime kelimeye benzemelidir. Buna varmak kendime karşı ilk görevim. Üstelik kelime giyinip kuşanamaz ve sanatsal açıdan da boşuna olamaz, sadece kendisi olabilir. Pekâlâ, ince bir duyguya ulaştığım doğru, ince olması için çizgilere bölünmemesi gerekiyor. En kalın, en düşük noktaya, en derine ve dünyanın trombonuna varmak istiyorum. Ortada bir neden yokken, sadece yazma telaşından, doğrudan göğsümden gelen, kontrol edilemeyen bir kahkaha attım. Başkalarının yaptıği gibi var olmanın aptallara göre olduğunu, bir tür delilik olduğunu düşünmeden özgürlüğümü kabul etmek istiyorum. Çünkü öyleymiş gibi görünüyor. Var olmak mantıklı değil.
... sadece şu anda yaşıyoruz çünkü her zaman, sonsuza kadar bugündür ve yarın da bir bugün olacaktır, sonsuzluk tam da şu andaki şeylerin halidir.
Bulmanın bir yolu da aramamak, sahip olmanın bir yolu da talep etmemek ve içimde var olduğunu bildiğim sessizliğin sırrımın cevabı olduğuna inanmak sadece.
Reklam
Bir salamlı sandviç yerine iyi bir akşam yemeği için vücudunu satan kızlar olduğunu biliyorum, tek gerçek varlığını. Ama bahsedeceğim kişinin satacak bir vücudu yok, kimse istemiyor onu, bakire ve zararsız, kimse onu özlemiyor da. Şimdi farkına varıyorum, ne yazık ki beni de kimse özlemiyor, hatta yazdığım şeyleri başkası da pekâlâ yazabilir. Başka bir yazar evet, ama erkek olmalı, çünkü bir kadın gözyaşına boğar bu hikâyeyi.
Yalnızca kendi olmaya dayanamadığından hepiniz olan bu ben, varlığımı sürdürmek için ötekilere ihtiyaç duyuyorum, bütün aptallığımla, bütün çarpıklığımla, o sadece düşünerek ulaşabileceğiniz mutlak boşluğa düşmek için düşünüp durmaktan başka ne yapılabilir ki? Düşünmek sonuç gerektirmez: kendi içinde bir amaç olabilir yalnızca. Ben kelimeler olmadan düşünürüm, hiçbir şey üzerine düşünürüm.
Öğrenmişti ki bir perişanlık ve çok ağır ezen bir üzüntü ancak kendini daha perişan bir hale sokarak yumuşatılabilir. Ölüm ölünün yanında mezarın kenarına bir gece olsun kıvrılıp yatılmadan sükünet bulmaz, evine dönen, yatağına yatan, komşunun getirdiğini yiyen bu derdi hem çekmiş, hem geçirmiş olmaz. Hem çekilmeyen hem geçmeyen şey ne olur, işte o olur. Aziz bu hali olabilecek her seviyeye taşımak için saatlerce kapıda buz gibi taşta ağzı kapının eşiğinde uyumadan yattı. Oradan geceye doğru çatıya tırmandı, kiremitlerin üstüne uzandı, kendini evi kaplamış gibi hissetti. Deliliğe komşu durduğu için üşümemek acıkmamak gibi her türlü deli armağanı ve konforu ile donanmıştı. Delilik de böyle korunup kollanınca kolay aslında diye içinde, geçirdi, baksana deliyi de doyuran hem de acıktığını duymadan doyuran üşüdüğünü hissettirmeden giydiren var, ne mutlu böyle deliliğe ne acı her şeyini kendi yapmak zorunda olup bin eksikle beş parasız ve gayrı memnun duran zavallıya, ah, deyip bir müddet bir saz çalar gibi ahenktar ağladı. Ağlayışı acı ve kederden ziyade bir icra gibiydi. Ağlaması bitince kendi de bunu bir güzel taksim dinlemiş gibi aklında kalan nağme olup olmadığını arar buldu, bir ağlama nağmesi, bir damlası ama yoktu, yapılmış, bitmişti.
Sayfa 267
Kusuru onda görüyor, anlamamayı onda görüyor, nankörlüğü onda görüyor, hak vermeyişi, eli darlığı, merhametsizliği onda görüyor... hâsılı tüm âlemi en marazi halleri ile onda görüyor, seyrediyor, tanımlıyor ve alıp yakasına takamadıklarından biriken derdin içinde yüzüyor, batıp çıkıyordu. Yüzü, hiç insan görmemiş birine, insanın dertli yüzü nasıldır diye merak edene bir robot resim gibi çizilse, istediği olmayan insan yüzü çizilerek insanın en sahi resmi, aslı ve, “Kederim,” diye sarıldığı derdi bir çocuk battaniyesi gibi kucağına verilse o olacak çizgileri birer birer alıyordu.
Sayfa 236
İnsana karşıdan bakan bir göz lazım, kendine çok yakından bakmak hem kendini çok büyük görmene yol açarak her yalnız gibi kendine tutkun birini ortaya çıkarır, hem meseleyi çok büyük görerek kendini aşırı zemmederek gene uzağa ve tuzağa düşmene sebep olur, bırak karşındaki görsün, karşına teslim ol, maksat yol almak değil mi, karşında kim var?
Sayfa 234
1,212 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.