İhsan Oktay Anar’ı öyle severim ki yeni kitabı çıksa yorumları, konusunu incelemeden bile satın alırım.
Kitap okumaya başladığınız andan itibaren hemen hikayenin içine çekiyor insanı, bir anda kendinizi denizlere açılmış bir kalyonun içinde hissetmeye başlıyorsunuz... Yazarın bu kitabında eski terimleri bilmemenin yanına denizcilik terimlerini
... günlük hasılatının çoğunu hepyekle kaybeden bir esnaf sol elindeki tavşan ayağına bel bağlarken, topladığı haracı pencüseyle bırakan bir zorba koltuğunun altında muhafaza ettiği öküz kafatasına itikat ediyordu. Ganimet malları sabareyle sırrolan yeniçeri muskaları ve camgözlerinin er yada geç dübeşe sebebiyet vereceğini düşünürken, üstüste iki talihsiz dubarayla sadakalarına elvade diyen dilenciler bildik dualarını okuyorlardı. uygunsuz bir ciharyekle rüşvetlerinin izi silinen memurların hali ise başkaydı...
…Sanatlarını layıkıyla yapmaları için müstakbel maktullerince kendilerine verilen bahşişleri penciyek gelecek olan zara yatıran cellatlar ise düşen sayıyı gördüklerinde huysuzlanıyor, sabık kurbanlarının kanı yüzlerine vuruyordu.
“Oğlum, çoğunluk önünde boyun eğmekten kaçın!
İster Müslüman, ister Hristiyan,ister Yahudi olsunlar, seni olduğun gibi kabul etmeliler ya da seni yitirmeyi göze almalılar.”