Bre zavallı insan, az mı derdin var ki kendine yeni dertler uyduruyorsun? Az mı kötü haldesin ki, bir de kendi kendini kötülemeye özeniyorsun? Ne diye yeni çirkinlikler yaratmaya çalışıyorsun? İçinde ve dışında zaten o kadar çirkinlikler var ki! O kadar rahat mısın ki rahatının yarısı sana batıyor? Tabiatin seni zorladığı bütün faydalı işleri gördün bitirdin, işsiz güçsüz kaldın da mı başka işler çıkarıyorsun kendine?
Sen tut, tabiatın şaşmaz, hiçbir yerde değişmez kanunlarını hor gör, sonra o senin yaptığın, bir taraflı, acayip münasebetsiz kanunlara uymaya çabala. Üstelik bu kanunlar ne kadar özel, dar, dayanıksız, gerçeğe aykırı olursa gayretlerin de o ölçüde artıyor senin. Mahalle papazının sana emrettiği gündelik işlere sıkı sıkıya bağlanırsın; Tanrı'nın, tabiatin
emirleri umurunda değildir. Bak, bir düşün bunlar üzerinde:
Bütün hayatın böyle geçiyor.
KITAP III, BÖLÜM V
Dördüncü kitabım, "Düşünceler Sözlüğü" (III-IV) ön ve arka kapak tasarımı süreci tamamlandı. Arka kapak resmini altıncı kitabımın ön kapak resmi olarak kullanmayı düşünüyordum ancak bu kitabın içerisinde bir bölüm olarak yayınlanacağı için bundan vazgeçtim. Genel olarak değerlendirmem gerekirse dördüncü kitabım üç kitabın birleşmesinden oluşmaktadır.
HAREM,1646
Anlamı "kutsal, dokunulmaz olan"dı.
Haneden ailesinin iç içe yaşadığı Osmanlı Haremi
yabancı gözlere yasaktı.
Bir zamanlar sarayın en derin sırrı kapalı kutusuydu.
Kim bilir neler yaşandı,saklandı, unutuldu.
Serinin son kitabı. Su gibi akıp gitti. Gerçekten hâlâ böyle şeyler var mı bilmiyorum ama umarım yoktur. Ben okurken çok kötü oldum, yaşayanları düşünemiyorum...
Ezo da Beritan da harika insanlar. İkisini de çok sevdim. Leya ile ilgili de birkaç bölüm okumak isterdim..
Siz de onların hikâyesini okumak isterseniz şimdiden iyi okumalar dilerim. :)
Kuma IIIŞehnaz Haşimoğlu · Dokuz Yayınları · 2018463 okunma
MARDİN'İN SIRLARI
Dicle dişidir, derler... Fırat eril.
İki nehir ayrılır, birleşir, küser, barışır sevişir.
Binlerce yıldır, azgın Fırat kıvrak Dicle'ye aşıktır.
Yatakları yeşil çarşaflı uçsuz bucaksız bereketli bir ovadır.
İki deli su birlikte çağlar,insanlığın anavatanını damla damla kutsar.
Dicle ile Fırat'ın çocukları başak olur, buğday olur yeşerir, pamuk olur serpilir.
Besledikleri topraklar Anadolu'ya uzanır, Mardin'in ayaklarının altına serilir.
Bir şehir zannetmeyin Mardin'i...
O, zamanın başından beri parlayan bir ışık, sarı bir yıldız kümesidir.
Mezopotamya'ya değil dünyaya tepeden bakandır.
Öncelikle kitabın çevirmenini eleştirerek incelememe başlayayım. Kitaba irade zayıflığımızın temel sebebinin, ilk olarak çabadan, sürekli çabadan dehşet duymamızla alakalı olduğunu okuyarak, daha sonra her sayfayı kafamdan onaylayarak devam ederken; yazarın yoğunlukla literatürden alıntı ve atıflarıyla okuyucuyu ikna etmeye çalıştığı kısma
Denemelerin Konusu
Başkaları insanoğlunu yetiştiredursun, ben onu anlatıyorum ve kendinde, pek fena yetişmiş bir örneğini gösteriyorum. Bu örneğe yeniden biçim vermek elimde olsaydı onu elbet olduğundan çok başka türlü yapardım. Bir defa yapılmış artık. Şunu söyleyeyim ki, kendimi anlatırken söylediklerim değişik ve değişken olmakla beraber hiç