Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Baş, samimi ve özverili olursa aynı meziyet, tebaaya da sirayet eder.
"İsraftan kaçınalım, hizmet ve gayret kemerlerini kuşanalım. Korkak ve alçaklara haddini bildirelim ki, mazlumlara karşı yevm-i mahşerde yüzümüz kızarmasın." der III.Sultan Selim. Rüşvet ve yolsuzluğun önünü kesecek tedbirleri ortaya koyar. Maliye için, saraydaki varlığın büyük bölümü nakde çevrilir. Bunu örnek alan ahâli de varlığını devletine teslim eder. Çünkü baş, samimi ve özverili olursa aynı meziyet, tebaaya da sirayet eder.
III. Selim İmparatorluğun bu tecezzi etmiş halini görüyor, çare arıyordu.
Sayfa 23
Reklam
“Cevher-i hâk-i kudümü tûtiyâdır çeşmime Hak-i râhı rüşen eyler rûz-i haşrin zulmetin" "Resülullah Efendimiz'in (s.a.v.) ayak bastığı toprak, bir cevher; III. Selim'in gözlerini açan, bir mukaddes sürmedir. O'nun (s.a.v.) yolunun kirpiklere sürülmeye layık toprağı, mahşer gününün karanlığını ümmetine aydınlık eyler." SULTAN III. SELİM HAN
III. Selim, yeniçeri isyanı sonucu tahttan indirilmiştir (1807).
Reform girişimleri yüzünden canından olan III. Selim'in (h. 1789-1807) fermanlarında da böyle bir çağrıya rastlanır.
Hz. Fatih Muhammed Han'a övgü postudur.
Mülk-ü Osmani'nin 7. Sultanı, Konstantiniyye'yi Fetheden Kayser-i Rum, Ebu'l Feth, Şanlı Sultan, II. Mehmed Han Hazretleri. İmparatorluğu'nun gerçek kurucusu olan Fatih Sultan Mehmed Han döneminde Devlet-i Aliyye bir dünya gücü hâline geldi. Fatih’in hükümdarlık dönemi tarihçilikten edebiyata, mimariden medrese eğitimine,
Reklam
İkinci Rus Harbi devam ederken, bütün sefer zamanlarında usülden olduğu üzere, camilerde “Surei Fetih” okunuyordu. Bu vazifeye devam edeb hocaların ücretleri verilmesine müsaade istenilerek yeni padişah olan III.Selim’e bir telhis takdim olunmuştu. Selim bu telhisin kenarına şu satırları yazmıştır: “Bilmem hulûs ile mi kıraat olunuyor? Yoksa erbabına mı tesadüf olunmuyor ki bir semeresi müşahede olunamıyor? Hoş imdi, gene altı mah kıraat olunsun ve akçesi Darphaneden verilsin. Akçe ile olan dua böyle olur?”
Sayfa 155Kitabı okudu
Meclis-i Meşayıh
III. Selim'le başlayıp II. Mahmud ile vücud bulan Osmanlı'da ki merkeziyetçi politikaların sonucu olarak Sultan Abdülaziz döneminde 1866’da kurulan tarikat ve tekkelerin idare edildiği Meclis-i Meşâyıh Sultan II. Abdülhamid dönemine gelindiğinde alınan kararların kayıt altına alınmasıyla daha sistemli bir şekilde çalışmaya başlamıştır. Meclis-i Meşâyıh maiyetiyle birlikte Şeyhülislamlık/Bab-ı Meşihat binası (günümüzde İstanbul Müftülüğü) içerisinde bulunan bir odada toplanmakta ve tekkelerle ilgili kararların burada alınmaktaydı. Tekke sakinlerinin her türlü nüfus işlemleri, tekkede ikamet edenlerin ve tekkeden ayrılanların kontrolü, tekkelerin teftişi, gelirleri ve imarı ile ilgili yapılan çalışmalar Meclis-i Meşâyıh’ın yetkisi altındaydı. Meclis-i Meşâyıh’ın aldığı kararlar öncelikle Şeyhülislamlık makamı ve onun da üzerinde padişahın fermanı ile uygulanmaktaydı. Vefat eden şeyhin evladı yoksa post boş kalmasın diye başka bir tarikat tekkesinin şeyhi dahi oraya vekil diye atanabilirdi. Tekkelere bağlı olan vakıf müesseselerinin artık işlevsiz hale gelip, miras kavgasına tutuşan akrabaların maddiyat derdine düşmesini gören padişah, bu durumu iyi değerlendirip kanuni rıza yoluyla vakfın mallarını devlet bütçesine eklemiştir.
Osmanlı’nın son ikiyüz yılı içinde buna benzer gözlemler ve fikirler pek çokları tarafından, hattâ bizzat III. Mustafa, III. Selim ve II. Mahmud gibi padişahlarca bile dile getirilmiştir.
IV. Mustafa saltanatı kurtarmak için amcaoğlu III.Selim’in ve kardeşi Veliaht Şehzade Mahmud’un idamını emretti. Dışarıda Rumeli askeri kapıları zorlarken, sarayın içinde bir kovalamaca başlamıştı. III. Selim cellatlarıyla boğuşarak katledildi.
Sayfa 40 - TimaşKitabı okuyor
Reklam
Yedi asır boyunca iki Osmanlı şehzadesinin doğumu arasında geçen en uzun müddet 33 sene, 10 ay ve 20 gündür. 3 Şubat 1728'de doğan Sultan III. Ahmed'in 20 oğlundan en son doğan Şehzade Seyfeddin ile 24 Aralık 1761'de doğan Sultan III. Selim. Bu müddet zarfında 4 padişah (III. Ahmed, I. Mahmud, III. Osman ve III. Mustafa) tahtta bulunmuştur.
Rumeli Hisarı Kaleiçi Mahallesi
*ÜÇ YÜZ YILLIK MAHALLENİN YOK OLUŞU* Babası II. Murad'ın vefatından sonra ikinci kez tahta geçen genç Padişah Fatih Sultan Mehmed'in artık tek hedefi vardı: Konstantinopolis'i fethetmek... Bu amaç uğruna başkent Edirne'de uzun süreli hazırlıklara girişen Sultan Mehmed, şehre Karadeniz tarafından girebilecek yardımlara engel
Sayfa 146Kitabı okudu
Titretti yine Rû-yi zemin Arş-ı semâyı!
Dönemin Mısırlı tarihçisi İbn lyas (ö. 930/1524) Sultan Selim Halep'i aldıktan sonra Abbâsî halifesi III. Mütevekkil-Alellah'ın, beraberinde Şafii, Mâliki ve Hanbeli mezheplerinin kadıları olduğu halde sultanın huzuruna getirildiği ve sultanın halifeye tazimde bulunduğunu nakletmektedir. İbn lyas'ın aktardıkları içinde dikkat çekici
Sayfa 128 - KlasikKitabı okudu
Dağın Yamacındaki Büyüleyici Manastır: Sümela Sabahın ilk saatleri, puslu hava eşliğinde servis aracımızla yola çıktık. Sümela Manastırı’nı ilk defa göreceğim için çok heyecanlıydım. Araç yavaş yavaş Trabzon Maçka’ya doğru hareket ederken ben solumdaki camdan Trabzon’u seyrediyordum. Gözlerimin önünden evler, apartmanlar, dükkanlar, okullar,
Osmanlı İmparatorluğu'nun Batı ile Doğu trajedisi.
Osmanlı İmparatorluğu da çağdaş devlet olmak istemişti. Bilhassa Sultan III.Selim'den itibaren bu maksada yönelik icraat hepinizin malumudur. Lakin Osmanlı saltanatına çağdaş devlet olabilmek mukadder değildi. Çünkü Osmanlı saltanatı bekasını temin için bir taraftan Batı medeniyetine girmek zorunluluğunu hissetmekle beraber, diğer taraftan Doğu medeniyetinin devlet sisteminde son gelişme merhalesi olan dini-feodal ve gayri milli bir imparatorluktan, hilafetle kaynaşmış padişahlıktan ayrılamıyordu. Zaten halife-padişahlık sisteminin mahiyeti, bugünkü Batı medeniyetinin asli kaynaklarından olan Rönesans, dini reform ve ihtilalin ruhlarına aykırıdır. Dini geleneği temsil ve müdafaa etmekle mükellef hilafet, esasında, laik Rönesans hareketine ve dini reforma rıza gösteremezdi. Toprak ağalığına dayanan padişahlık, kendi dayanaklarını kırmadan siyasi ve toplumsal bir ihtilale müsait olamazdı. Nihayet Rönesans, ihtilal ve dini reform, milli hareketlerin çıkış noktası olduğundan, muhtelif kavimleri, milliyet prensibine aykırı ideal ve menfaatlerle saltanat asasına baş eğdiren bir imparatorluk, kendisine mezar kazacak olan milliyet hareketinin doğup gelişmesine göz yumamazdı. Kısacası Osmanlı İmparatorluğu'nun trajedisi,gibiydi hem Batı medeniyetine girmek, hem girmemek mecburiyetleri tezadında adeta yoğunlaşmış gibiydi.
1.357 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.