Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin
Niçin yaratıldığını.
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini
Uzun uzun seyredersin aynalarda güzeliğini
Boşuna geçip, giden yıllarına yanarsın.
Dolar gözlerin, için burkulur
Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.
Ben ruhunu tanıyan, her hiissini önemseyen, onları duyan ve seven biri olarak yolumda yürüyeceğim , bu benim kendime sözüm. Güçlü olabilirim ama bazen güçlü durmak zorunda değilim. Korkularımı, acılarımı, kaygılarımı hatırlamaya yani insan olduğumu hatırlamaya da ihtiyacım var. Böyle gecici zamanlarda diger insanlardan karamsar, takıntılı, deli gibi yapistirilan etiketler de olacak ve oluyo. Bunlarla 'hayır öyle değil' demek ,savaşmak yerine kendi ruhuma kulak vermeyi tercih ediyorum. Evet deliyim diyip gülümsüyorum.
Çünkü ben farkındayım; ruhum neyi neden nasil yaşadığımı bana gösteren en büyük yolum. Umutluyum ama bazen korktuğum da oluyor. Neşeliyim ama bazen dibe düştüğüm de oluyor. Ve Kimseden içimde beni yücelten duygumu gizlemedigim gibi , beni bazen esir alan acımasız duygarimi da gizlememeyi tercih ediyorum.
Çünkü Hepsi benim , hepsi bana ait. Diğerlerini bilmem ama ben rol yapmadan , sade ve şeffaf bi halde, ruhumu ve hissettiği her duyguyu kabul ederek sağlam bi karakterle yoluma devam edeceğim..
Şiir şöyle başlayacaktı:
Hasretini, yokluğunu, sensizliği
bir ateş yanığı gibi öyle acıyla duydum ki yüreğimin etinde,
gitgide çoğalarak
gitgide derinden işleyerek
öyle dayanılmaz oldu ki bu
seni boğabilirdim senden kurtulmak için
çünkü seni o kadar seviyorum.
Böyle başlayan şiire şunları yazmak, sana anlatmak istiyordum:
Bu 1943 yılında ömrümün öyle bir anı oldu ki, seni görmemekten, senden uzak olmaktan, senin sesini işitememekten, velhasıl sensizlikten, öyle bir acı duydum ve buna şimdi hatırlamasına bile tenezzül etmediğim bazı şeyler katıldı ki bir insanın tahammül edemeyeceği bir azaba düştüm. Beni sonuna kadar iyi dinle ve anlamaya çalış sevgilim. Senin bana herhangi bir mektubunda bilmem hangi meseleden “Beni affet” filan demekliğinde değil. Günüm ve saatım oldu “PİRAYE” diye avaz avaz bağırmamak için dudaklarımı kanattım ve hapishanenin en insansız yerlerine kaçtım. Geceleri ancak iki saat uyuyabiliyordum. Seni on dakika sonra görmezsem ölmek daha iyi diye düşündüm. Hasılı az daha oynatıyordum –maalesef yahut çok şükür ki- hâlâ aynı haldeyim, fakat bir fark var ki onu en sonra yazacağım. Ha, ne diyordum, az kalsın oynatacaktım. İşte o zaman yaşamak ve deli olmamak, delilikten sakınmak insiyakı harekete geçti –ben farkında bile olmadan- ve beni bu müthiş acıdan kurtarmak..
Ben kadınım,
Sevgi ve şefkattir diğer adım,
Çelik gibi sert,
Pamuk kadar yumuşaktır yapım,
Kendimi koruma kaygımdandır
taş gibi katıyım,
Bir bütünün yarısı,
yarımların bütünüyüm.