Kapitalizm de Kominizm de canidir!
Ve daha kötüsü bunlar sistemlerini kurmuşlardır. Allah'ı inkâr etmenin, Allah'a başkaldırmanın sistemleri, insanlığın bugün en büyük felâketi olarak başına dikilmiştir. Kapitalizm ve komünizm, her türlü kurnaz ve gizli kapaklı aldatıcı tatlı kelimeler altında insanları Tanrı yolundan soğutmanın, insanı maddeye ve zalimlere taptırmanın korkunç çarklarını kurmuşlardır. Babil'in Harut ve Marut'u bugünün aya varan korkunç tekniği olarak bu şeytansı sistemlerin buyruğundadır. Şeytanın köleleri, gece gündüz efendilerini memnun etmeğe çalışmaktadır. Kapitalizm, şeytana sağ yanından, sosyalizm de sol yanından yanaşan bir sistemdir. Çok yüzlü şeytanın sağ yüzünü kapitalizm, sol yüzünü de sosyalizm meydana koyuyor. Kur'an anlayışında bu ikisi de solcudur. Kapitalizm, özelliği gereği kavramları bile sömürmektedir. Sağcılık kavramı, onun bu zulmü altında inlemektedir. Bu iki maddecilik akımı, gerçek hürriyet demek olan insanın Allah'a bağlanma akımını ortadan kaldırıp yerine şeytanın egemenliğini koymak istemektedirler. Ama bir gün onlar da putların, firavunların âkibe- tine uğrayacaklardır. Çünkü Allah'ın egemenliği her zaman için ve ebedîdir, şeytanın egemenliği ise bir süreyle sınırlı ve gelip geçicidir.
“Maaşın ve iaşen ne kadar asker?” “Maaş on üç lira yirmi yedi kuruş, iaşe yirmi dört lira seksen altı kuruş” “Cevap doğru ama tekmil vermedin!” Miktarını ezberlememiz gereken bir maaşımız bile vardı. Ama bu gururumuzu incitiyordu. Evet, küfürler, hakaretler ve aşağılamalardan arta kalan birkaç gram gururumuz kalmıştı. İncinecek kadar vardı. Çünkü
Reklam
Karabekir ailesi Mekke'de üç sene kalmışlar
Evimizin en üstünden Harem-i Şerif görülüyor. Arkamızda da Ecyâd Kalesi pek heybetli bize bakıyor. Sağ taraflarda ilerimizde Cebel-i Ebi Kubeys üzerinde ufak bir mescit, bir minaresi büyük, birisi ufak. Peygamberimiz ilk zamanlarında, düşmanlarından oraya saklanmış.[21] Sol ilerimizde Hindiye Kalesi. Bunları bize daha ilk gün anlattılar.
"Bu sokakta da bir iki küçük mezarlık olsaydı, her gün işimize giderken ölülerle selamlaşsaydık..." Gülüyordu. Oğuz Atay'la arasında var olduğuna inandığı görünmez bağ görünmeye başlıyordu. "Neden yazdıklarımı anlamıyorlar, neden çevrede kimse yok..." Yine sinirleniyordu. "Ben de anlamıyorum ama bak yanındayım" diyordu. "Ahmaklar her ülkede var - yani her ülkenin edebiyatını bilenler arasında var. Yabancı kitapları kapışıyorlar. Benden haberleri bile yok. Ben de sözüm ona bu adamlardan kurulu bir okuyucu kalabalığı bekliyorum. Çok aptallık..."
Benim çok ilgimi çeken bir başka şey ise şu: Buralarda oynamak istemeyen bir çocuk bile yok! Evet, bir tane bile! Her yaşta çocuklar bunlar. Kimi bebek kimi on altı yaşında. Küçük çocukların bir kısmı çıplak oluyor. Bir kısmının üzerinde bebek bezi ya da iç çamaşırı var sadece. Kıyafetleriyle koşanlar da çok zemin fıskiyeleri boyunca. İki gün önce, on altı-on yedi yaşlarındaki iki genç kızın kıyafetleriyle oturduklarını ve sonra yuvarlandıklarını gördüm mesela bir zemin fiskiyesinde. Önemli olan şu: Hiçbir yetişkin, bu çocukların ıslanmasından, üşümesinden, kirlenmesinden endişe etmiyor. Sanırım normalde böyle endişeleri olmaya meyilli ebeveynler de bu ortamı gördükleri için rahatlar. Endişenin endişeyi doğurduğu gibi, rahatlık da rahatlığı doğuruyor ve söz konusu çocuklar olunca özellikle, bu ikinci duruma çok seviniyorum.
Sayfa 149Kitabı okudu
12
On iki sayısının Sümer biliminde ve günlük hayatında (güneş sisteminin on iki üyesine uygun olacak şekilde) oynamış olduğu çok önemli rol binlerce yıl sonra bugün bile eşlik etmektedir. Onlar "günü" (gün batımından gün batımına) on iki "çifte saat"e bölmekteydiler ve bu adet on iki saatlik saat ve yirmi dört saatlik gün halinde modern zamanlarda da korunmuştur. Bir yılı oluşturan on iki ay ölçüsünü de hala kullanıyoruz, tıpkı burçlar kuşağının on iki burca bölünmesini kullandığımız gibi. Bu göksel sayının on iki İsrail kabilesi ve İsa'nın on iki havarisi gibi daha pek çok farklı ifadesi mevcuttur.
Reklam
1,000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.