Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kahr Kalesi olarak geçiyor günümüz ismi: Kadifekale
Amma hala bu mezkur yukarı kalenin, batıya nazır bir demir kanadı, kuvvetli bir kapısı vardır. O kapıya taşradan içeri girilecek mahallinde, sağ tarafındaki kulenin iki adam uzunluğundaki yüksek yerimde, bir küçük kemer altında, beyaz mermerden Kaydefa ananın bir sureti vardır. İnsan baktığında canlı zannedip hayran kalır; ne tarafa gitsen ol tarafa baktığını sanırsın. Tebessüm etsen onun da tebessüm ettiğini, ağlasan ağladığını sanırsın. Garib bir temaşadır. Lakin gerdanında aşağı vücudu yoktur. Gerdanında halkası, kırmızı çehresi, kulağında küpesi ve kafasında bükülü giysisi ve sürmeli ceylan gözleriyle tasvir olunmuş parlak yüzlü peri peykerdir.
SANAT ADAMI ATSIZ RUHLARA İŞLEYEN ŞİİR. Atsız'ın sanat hayatı şiirle başlar. Biz de onun şiiriyle başlayalım.
Reklam
DAVETİYE Ey benito musolini! Ey gayet yüce, İtalyanlar başvekili muhterem Duce! Duydum ki, yelkenleri edip de fora Gelecekmiş orduların yeşil Bosfora. Buyursunlar... Bizim için savaş düğündür; Din arabın, hukuk sizin, harp Türklüğündür. Açlar nasıl bir istekle koşarsa aşa Türk eri de öyle gider kanlı savaşa. Hem karadan, hem denizden ordular
İki sağduyulu insan karşılaşuğında, A'nın B'yi aşağı yukarı B'nin kendisini algıladığı kişi olarak tanımlaması beklenir ve B'nin A'yı tanımlaması da hakeza. Yani kasten başka birilerini kişiliksizleştirmiyor, iki yüzlü olmuyor, yalan atmıyor vs olduğumu varsayarsam benim kendimi tanımlamamın diğer kişi tarafından tasvip edilmesini beklerim.
Filistin’in işgaline ve işgalcilerin Kudüs ve Mescidi Aksa’ya yönelik tacizlerine karşı bir başkaldırı olan 7 Ekim “Aksa Tufanı”, destansı bir direniş olmanın ötesinde birçok şeyi ifşa eden yapısıyla da dikkati çekti. Örnek olarak işgalci Siyonistlerin, küresel medya, sinema ve benzeri ens-trümanların da yoğun desteğiyle yıllar yılı kendileri lehine oluşturdukları mazlum ve mağdur rolüne dayalı maskeyi çekip atarak onların gerçek yüzlerini ifşa etti. Aynı zamanda işgalcilerin bölgede yıllardır oluşturdukları yenilmezlik mitosunu yıktı. Yine bu direniş; hak, hukuk ve özgürlük konusunda mangalda kül bırakmayan Batı’nın bu konulardaki ikircikli ve iki yüzlü tavrını tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Hegemonik Batı güçlerinin emperyalist ve kolonici karakterine hâlâ ne kadar bağlı olduğunu, siyasî, ekonomik ve askerî çıkar ve menfaatleri önünde hiçbir kural tanımadıklarını tüm dünyaya gösterdi. Bu arada içinde yaşadığımız bölge iktidarlarının ne kadar küresel güçlerin etkisi altında bulunduğunu ve onlardan bağımsız hareket edemediklerini de gözler önüne serdi.
Gazze
Reklam
Bazıları başkalarının acısına uzaktan bakıp kederlenmek ile iyi insan olunabileceğini sanıyor hatta sadece kendi iyiliğinin altını çizebilmek için üzüntüsünü ele güne duyurmaya çalışıyor . Oysa şunu iyice öğrendim ki vicdandan en çok söz edenler, sadece başkalarının kurbanlarını üzülen katiller. Kabullenmek zor ama aslında başkalarının acısına bakarken insanda kederden ziyade hodbin hisler uyanıyor. Savaş gazilerine bakmak feci bir duygu ile tanıştırıyor insanı :şükretme duygusu. Duyguların en iki yüzlü en sefil olanı. Haline şükretmelerin en rezilcesi başkalarının haliyle mukayese edilerek yapılanı... O zaman insan yaradana verdiği mutluluk için değil olsa olsa başkalarına verip kendisinden esirgediği acılar için teşekkür ediyor. Ve bunu ne zaman fark etse mesela hastanedeki ölü çocuklara onların ince ayak bileklerine bakarken ruhunu derin bir utanç kaplıyor.
O zaman lambalardan iki ışık çıkar , İnsan çift yüzlü , nesneler çift olur
EFELYA'dan... ........ Elif, Ferhat'ı daha yakından tanımak için, çocukluğuna dair hatıralarını anlatmasını istedi ondan; sonra sesine bir avuç fesleğen katıp: “Dur, önce anneni anlat, çok merak ediyorum, yaşıyor değil mi?” “Yaşıyor değil mi?” cümlesiyle Ferhat birdenbire dağılmıştı. “Hayır, yaşamıyor; çocukken kaybettim
Hiç kimseye benzemeyen bu adama deli denmez mi?
Tepem attı, başladım bağırmaya: "Ben bu evde esir miyim, köle miyim? Çocuğa bak, okula koş, evin ışı bıtmıyor, bir de bizim şehzadenin gönlünü eğlendirecekmişım, yeter artık! Ne bu yahu, yok vergisiymış, belediyesiymiş; ben insan değil miyim? Benim gezmeye, dinlenmeye hakkım yok mu?" Şeref çıktı, odaya mı, mutfağa mı gittı bilmiyorum;
Reklam
Dinleyin beni ey sevgili adalı kardeşlerim; size bu "şey" denenin ne olduğunu anlatayım. Hindistancevizi bir "şey'dir, sineklik, örtü, midye, yüzük, yemek kabı, kafa süsü, bunların hepsi birer "şey'dir. Ama iki türlü "şey" vardır. Birincisi Büyük Ruh'un bizlere hiç göstermeden yaptığı ve bize hiçbir emeğe malolmayan hindistancevizi, midye, muz gibi şeyler. İkincisi ise insanların emek ve çaba harcayarak yaptıkları yüzük, yemek kabı, sineklik gibi şeyler. Beyaz efendi "şey" dediğinde, kendi eliyle yaptıklarını kasteder. Yani bizde pek bulunmayan insan "şeylerini. Beyaz efendinin Büyük Ruh'un yaptığı "şey'leri kastetmesi mümkün değildir çünkü. Haydi bakalım, kim daha varlıklıymış, Büyük Ruh'un yaptığı "şeylerden kimde bizdekinden daha çok var? Şöyle çevrenize bir göz atın. Uzaklara, yerin mavi kubbeyi taşıdığı kenarlarına kadar bakın. Her yer büyük "şey'lerle dolu. Balta girmemiş ormanlar, yaban güvercinleri, sinek kuşları, papağanlar, lagündeki denizhıyarları, midyeler, İstakozlar ve diğer deniz hayvanları. Aydınlık yüzlü kumsal ve kumların yumuşak postu. Bir savaşçı gibi öfkelenen, bir Tapaou gibi gülümseyen büyük deniz, saati saatine uymayan ve bize altın rengi ışıklar saçan çiçeklerle bezeli mavi kubbe. Daha, ne demeye aptallık edip de Büyük Ruh'un bu "şey'lerine başka "şey"ler katmaya çalışalım?
ÖYLE BİR HİKÂYE Sinemadan çıktığım zaman yağmur yine başlamıştı. Ne yapacağım? Küfrettim. Ana avrat küfrettim. Canım bir yürümek istiyordu ki... Şoförün biri: – Atikali, Atikali! diye bağırdı. Gider miyim Atikali'ye gecenin bu saatinde, giderim. Atladım şoförün yanına. Dere tepe düz gittik. Otomobilin buğulu, damlalı camlarında kırmızı,
Dünya üzerinde faşistin ne kadar iğrenç bir tarihçesi varsa, komünistin de o kadar saf, kötü bir geçmişi vardır. Ne de olsa ikisini de insan icat etmiştir! Hele günümüz kapitalizminin patronu Yahudiler ile zamanın Yahudisi Marx’ı düşündüğümüz zaman, Yahudilerin de Hristiyanlar kadar iki yüzlü darı gibi her yerde biten yaratıklar oldukları anlaşılabilir. Eğer geçmeseydi Kur’an-ı Kerim’in üstünden onlarca kuşak, ben inanırdım yazılanların hepsine. Ama inanmıyorum o onlarca kuşağın dürüstlüğüne. O onlarca kuşağın dinlerine sadakatle bağlı olduklarına inanmıyorum! Çünkü insanı tanıyorum. Çünkü kendimi tanıyorum. Canı öyle çektiği için, duaları değiştirecek her dinden kuşaklar tanıyorum. İnsan dokunduğu her şeyi kirletmiştir bugüne kadar. Dinin kendini bundan koruması o kadar uzak bir ihtimal ki! Kimse gelip anlatmasın bana insanın iyiliğini, din kitaplarını. Ben sadece mucizeleri kabul ederim. Onlara inanmak, insan zekasının kötü tarafından çıktığı belli olan yazılara inanmaktan daha kolay. Kızıldeniz’in yarıldığına, gerektiğinde kadının dövülebileceğinden daha çok inanıyorum. Çünkü bana daha temiz geliyor. Ne birinin çıkarına, ne de bir başkasının zararına binlerce yıl önce bir denizin yarılmış olması. Ya da bir mağara girişinin örümcek ağıyla kapatılması.
"Güler yüzlü, hep güler yüzlü bir insan, zehirli bir yalan da olabilir."
868 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.