Önceden konuştuklari gibi Moskova'dan ayrılması olanaksızdı. Ikinci mektubunda, Nataşa ile evlenmek için yakında döneceğini, bu karardan onu hiçbir kuvvetin dondurmeyecegini yazıyordu. Ama bu mektupta buna artık kendisinin de inanmadığı ve başka şeylerden etkilendiği seziliyordu. Bu arada katyanin iyi ki var olduğundan, o olmasa ne yapacağından söz ediyordu. Üçüncü mektubunu sabırsız bir merakla açtım, iki sayfalık mektup üzüntüyle yazılmış, karalanmış, gözyaşı dolu bir mektuptu. Evlenmelerinin ikisi içinde iyi olmayacağını, ayrılmaları gerektiğini yazıyordu. Sonra birden bu kararından vazgeçerek natasadan özür diliyor, ona haksızlık ettiğini ve alçak biri olduğunu söylüyor, şu anda köyde bulunan babasının sözünden çakmadığını anlatıyordu. Çok acı çektiğini ve aslında natasayi istedigini, birlikte çok mutlu olacaklarını yaz ıyordu. Babasının söylediklerinin haksız olduğunu kanıtlamaya çalıştığını ve evlenseler mutlu olacaklarını bildiriyor, kendine kızarak acele bir edayla mektubu bitiriyordu.
"Recep Peker Hapı Yuttu", "Kazıklı Resmi Tazim" başlıklı yazılardan başka "Hakkınızı Helal Edin Dostlar" başlığıyla Markopaşa'nın birinci sayısında "Şakalar" köşesinde yazılanlar yeniden verilmiş. Bir başka yazı da "Nasıl Girer" başlığını taşıyor. Okuyalım. 1947 yılında yazıldığını düşünerek son
Reklam
Velinimetimiz Okur Hazretleri
Gazetecilerin velinimeti, okurlardır. Hiç su katılmamış dalkavukluk yalnız onlara yapılır. Ama sahiden böyle midir? Orasını biz biliriz. Gazetelerin eni boyu tertibinden tutun da, içindeki yazıların çeşidine kadar herşey okurların arzularına, emirlerine uygundur. Bir tarihte bir dergi çıkarmaya karar verdik. Herkesin seve seve okuyacağı bir
Jose Saramogo mektup yazarsa :)
... İkinci mektubu açtım. O da "sevgilimden" geliyordu. Durmadan seni düşünüyorum gece gündüz seni düşünüyorum noktasız virgülsüz uzayan bitmek bilmeyen acı gibiyim bir yalnızlık bir yazı gibiyim öyle yazıyorum sana sende yaz bana oraları kendini oranın insanlarını ilişkilerini anlat bugüne değin bir haberini alamadım çıldıracağım öldün mü kaldın mı kayalara çarpıp battı mı yoksa beni unuttun mu bana yazmak istemiyor musun benim sana yazmamı istemiyor musun n'olursun cevapla beni bir tek sözcükle de olsa cevapla dayanamayacağım sana varacağımı bilsem yola koyulacağım izin verseler gelip seni bulacağım dağlarını kışını yalnızlığını çocuklarını paylaşacağım n'olur yaz bana...
Sayfa 81
İkinci mektubu açtım. O da "sevgilimden" geliyordu. Durmadan seni düşünüyorum gece gündüz seni düşünüyorum noktasız virgülsüz uzayan bitmek bilmeyen acı gibiyim bir yalnızlık bir yazı gibiyim öyle yazıyorum sana sende yaz bana oraları kendini oranın insanlarını ilişkilerini anlat bugüne değin bir haberini alamadım çıldıracağım öldün mü kaldın mı kayalara çarpıp battın mı yoksa beni unuttun mu bana yazmak istemiyor musun benim sana yazmamı istemiyor musun n'olursun cevapla beni bir tek sözcükle de olsa cevapla dayanamayacağım sana varacağımı bilsem yola koyulacağım izin verseler gelip seni bulacağım dağlarını kışını yalnızlığını çocuklarını paylaşacağım n'olur yaz bana... Yazacağım sana sevgilim, alacağın olsun, ama bu gece değil, bir başka gün ya da bir başka gece. Şimdi yapacak başka işlerim var.
Sayfa 106 - ALFAKitabı okudu
Bu sayının Tan Matbaasında neden basılmadığını ve nerede basıldığını Aziz Nesin şöyle anlatıyor: ...Gazeteyi Tan matbaasında bastırıyorduk. Dördüncü sayı baskı makinasına verildi, ancak makinadan çıkardılar, basmadılar. Halil Lütfi'ye, Sabahattin, hem de ben çok rica ettik, ama kabul ettiremedik. Tan matbaasının bilinen biçimde
Reklam
20 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.