Bu akşam yüksek lisansa kabul edildiğimi öğrendim. Aynı anda bünyemde çok farklı duygu ve düşüncelerin hücumu başladı. Kendimi birkaç sene öncesinde asla yüksek lisans yapacak biri gibi görmüyordum. Daha ziyade mezun olmak derdinde olan bir öğrenciydim. (İtiraf ediyorum: yüksek lisansın gerekliliği ve anlamı kısmını dolduramıyordum. Gerekliliği konusunda hala şüphelerim var.)
Neyse tüm bunların ötesinde tuhaf bir şekilde bana devamlı hatırlatılan bir gün ve o gün kurmuş olduğum bir cümle var: İHL öğrencisi olduğum yıllarda okulumuza yeni gelmiş bir hocamızla tanışıyoruz. Hocamız kendisinin üniversite zamanlarında yaşadığı zorlukları ballandıra ballandıra anlattıktan sonra "Ailem artık bittiği için sevinirken ben ikinci bölümümü okumaya karar verdim." diyor ve bazen sınavları için Ankaraya gitmesi gerektiğini söylüyor. Tam olarak burada ağzını tutamayan ben, arkadaşıma dönüp "Ben var ya lisans mezunu olayım sonra bir daha ASLA (bir şeylerin başınıza gelmesi için bu en önemli ifadedir) üniversite yüzüne bakmam." deyiveriyorum.
Dönüp bakınca tam olarak orada bana birkaç şeyin yazıldığını hissediyorum. Çünkü felsefe bölümü ardından grafik tasarımına başlarken de aklıma ilk gelen şey o gün kurduğum cümle olmuştu. Tıpkı bugün olduğu gibi :))
Çok şükür ki bu pek de fena bir durum değil, gelen ilim yolunda gelsin ne diyeyim. :)
Sanırım sakince bir kenara çekilip düşünmem gerekiyor: Bu yaşıma kadar kimleri, hangi sebeplerle kınadım? Büyük konuştuğum meseleler neler? :))
Biri tanrıya sormuş;
Eğer herşey, zaten kaderde yazılıysa,
Neden dua edelim ki ?
Tanrı gülümseyerek demiş ki;
Belki bazı sayfalarda dilediğin gibi olsun yazmışımdır.