Bu kitaba başlarken "okuduktan sonra eskisi gibi olamayacakmışım gibi hissediyorum" demiştim. Öyle de oldu. Kizuki, Naoko, Faşo, Hatsumi, Midori'nin babasını bende kaybettim ve acısını kalbimde yaşıyorum. Bilardo masası ve Pepsi görünce aklıma Kitoki gelecek, Naoko'yla şehri baştan aşağı yürüyeceğim, Faşo'yu merak edeceğim ve ne yapıyor olabileceğini tahmin edeceğim. Reiko gitar çalıp şarkı söylerken ona eşlik edeceğim, sigarasını yakacağım. Kucağımda martıyı seveceğim. Midori'yle yemek yiyip saçma sapan konulardan konuşacağım, onunla sinemaya gidip porno izleyeceğim. Nagasava'nın insanlarla kolayca ilişki kurabilmesine ve tuhaf düşüncelerine hayran olacağım. Midori'yi aradığımda telefonu ablası açacak, o iyi kalpli balıkçı bana viski ikram edecek. Ve Vatanabe'yle Tokyo'nun her yerini gezip sahilde uyku tulumumuzda uyuyacağız, bira ve viski içeceğiz, her pazar günü çamaşırımızı yıkayıp ütü yapacağız ve pazar, sadece pazar günü zembereğimizi kurmayacağız.