tüm mutlu evlilikler birbirinin aynısıdır, mutsuz olanların her birinin mutsuzluğu ise kendine özgüdür. Herkes bilir ki, aşk filmlerini , örneğin, ilginç kılan birbirini seven çiftin hikaye boyunca yaşadığı sıkıntı ve acılardır. İlişkinin kaygısızca yaşandığı süreç ise, sevgililerin yağmur altında yürümesi, dondurma yemesi ve köşe kapmaca oynaması gibi açıkçası daha ziyade çocukça denebilecek edinimler içinde bulundukları sahneyle ve genellikle de hafif bir müzik eşliğinde çabucak anlatıp geçilir.
Roboski hâlâ kanıyor
Yenigün gazetesi, 28 Aralık 2013
İki yıl önce, 28 Aralık 2011'de Şırnak’a bağlı Uludere (Roboski) kırsalında
Türk Hava Kuvvetleri’ne ait F-16’ların bombalaması sonucunda 34
yurttaşımızı yitirmiştik. Olayın ikinci yıl dönümü çeşitli etkinliklerle anılırken,
gerçeğin hâlâ ortaya çıkmamış olmasına duyulan tepkiler
Kaçırılan bir çocuğa dair
...
Genç kadınların ısrarı üzerine hâkim bey kibarca öksürüp
sandalyesinde biraz doğruluyor. Herkes ağzına bakarken,
“Sizleri meşgul etmekten çekiniyorum gerçekten” diyerek
yan çizme eğilimini belli edince karısının,
“Hadi ama uzatma, herkes dinlemek istiyor” demesi üzerine tane tane,
güzel bir Türkçeyle
"Fotoğrafta Yaşar Kemal, Orhan Kemal
ve Sait Faik Abasıyanık aynı masada.
Sait Faik sinemayla çok ilgili değildi o yıllarda.
Diğer ikisi sinemanın vazgeçilmezleriydi ama.
1960-70’li yıllar.
İyi yönetmenlerin, zamanın edebiyatçılarıyla
yakın temas içinde oldukları bir dönem.
Lütfi Akad, Erman Film için filmler çekiyor
ve sürekli
Seydi Ali Reis'in büyük bir tufan sonucu tüm filosuyla birlikte,Güracat sahillerine sürüklenmesinden sonra Hindistan'dan Edirne'ye karadan yaptığı yolculuğu hikaye ettiği Mirat-ül Memalik (Memleketlerin Aynası) adlı eserinde karşımıza garip bir durum çıkmaktadır.Bu amiral,dünyanın en ilginç yerlerinden geçtiği halde,buralarda saray ve yaşamını,edebiyat vb. anlatmış,ancak doğal çevre ve fiziki coğrafya hakkında tek bir kelime etmemiştir.Bu kuşkusuz kültürel bir şartlanmadır ve Osmanlı insanının,doğaya değil,insana dönük yaşadığını göstermektedir. Seydi Ali Reis'in çağdaşı olan İspanyollar ve Portekizliler ise tam tersi bir tutumla gittikleri yerlerin önce doğasını öğrenmeye çabalıyorlardı.
Harvard'da ödülleri kazanan bendim. Ödülleri, bilimim başkalarınınkinden daha iyi olduğu için kazanmıyordum. Ödülleri alıyordum çünkü ilginç, etkileyici ve son ayrıntısına kadar benim olan bir hikaye anlatabiliyordum.
Jill Bolte Taylor
Salih Bozok’un torunları son derece saygın kişiler. Bana bilinmeyen çok hoş bir hikâye anlattılar. King’s Speech filminde de gösterilen İngiltere kralı Edward Türkiye’yi ziyaret ederken, Atatürk Salih Bozok’a “Bu adamı beğenmedim.” demiş. Sebebi sorulunca da şöyle anlatmış: “Dolmabahçe merdivenini tırabzandan kayarak indi. Bir kral böyle davranır mı?”
King’s Speech filminin en ilginç yanı o dönemin Britanya’sında kimsenin kral ya da başbakan olmayı istememesi. Herkes üstünden atmaya çalışıyor. Bizde küçücük makamlar için birbirinin gırtlağını ısıranları gördükçe insan böyle bir özveriye şapka çıkarıyor.
İlgilenen okuyuculara söyleyeyim, hikaye, 1981'de yayımladığım,
korku türünün karışık bir gözden geçirilmesi olan
Danse Macahre'ın son bölümünde anlatılıyor.
Bu, kitabın bir reklamı değil; sadece isterseniz hikayeyi orada
bulabileceğinizi söylüyorum. Kendi içinde ilginç olduğu için değil,
tamamen farklı bir konuyu anlatmak için