Bir Âmîn de benden...
Aleksandr Herzen, Nikola'nın saltanatında yaşanan sayısız kötülüğü örten dalkavukça sessizliği dağıtmaya kararlıydı. Sibirya, askeri koloniler, hapishane şartları ve diğer suiistimaller hakkında söyleyecek çok sözü vardı. (...) Herzen, böyle bir Yahudi konvoyuyla karşılaşmasından bahse­der. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında çocuklar öksürüyordu. Üçte biri, daha yolda can vermişti. "Çocukların yarısı bile gidecekleri yere varamayacak" dedi baş­larındaki subay. (...) 12-13 yaşındaki çocuklar, bir şekilde hayatta kalmayı başarmıştı; ama sekiz on yaşındaki küçükler... Benizleri solmuş, takatleri kalmamış ve korkmuşlardı. Üzerlerinde dik yakalı kalın asker paltoları vardı. Çaresiz gözlerle kendilerini ite kaka hizaya so­kan askerlere bakıyorlardı. Hastalıktan dudakları morarmış, gözleri çökmüştü. Arktik Okyanusu'ndan esen buz gibi rüz­gara maruz kalan, ilgisiz ve şefkatsiz kalmış bu hasta çocuklar mezarlarına yürüyorlardı." "Nikola'nın rezil saltanatının arşivlerinde kim bilir ne korkunç suçlar gömülüdür. Resmiyetin bataklığında sessizce batarlar ya da polis sansürüyle üzerleri örtülür. Sözlerini şöyle bitiriyordu: "Nikola 'nın saltanatına sonsuza ka­dar lanet olsun. Amin."
Herzen, Londra'daki Rus sürgünlerin lideri konumundaydı.
Çevresindeki şeylere ne kadar ilgisiz olursa olsun, sevilen kadın erkeklerin ve nesnelerin yakınlığında kokusundan ve birliğinden bir şeyler yirtiriyormuş gibi gelir insana.
Sayfa 141Kitabı okudu
Reklam
“Bizim milliyetçilerimizin de esasında yurdun refaha alaşmasını, halkımızın istibdadın zulmünden kurtulmasını istediklerine inanıyorum. Fakat nasıl? Onlar yalnız iman ve duyguyla hareket eden insanlardır ve aralarında duygularının önüne geçip bu soruyu kendi kendilerine soranlar pek azdır sanırım. Zaten halkımızın gerçek refah ve saadetini düşünenler de pek sayılıdır aralarında. Çünkü milliyetçilikleri gerçeklere, düşünceye değil de, imana bağlıdır ve milliyetçilik sahasına çıkış noktaları da her zaman ya Türk ordularının Viyana'ya, ya da Gazi Bora Han'ın Moskova'ya girişidir. Daha beteriyse hassas ruhlu ve şöhret harisi olmalarıdır. Oysa imanın da, hassasiyetin de milliyetçilikte yalnız yardımcı unsurlar olduğunu bilmezler. Ağır şartlar altında insanın ruhu yavaş yavaş yıpranmaya, sonunda ise çökerip yıkılmaya nasıl mahkûmsa sadece iman ve duyguya dayanan bir milliyetçilik de yavaş yavaş yıpranmağa, onu saran yeni şartlara teslim olmağa mahkumdur. İman! İman! İman! İnsanlığın inkişafından kopuk, devrin gerçeklerine ilgisiz bu iman ne kadar güçlü olursa milletin umutsuz ve çıkımsız bir duruma sürüklenmesi de o derece güçlü bir ihtimal olur. Hele bizim halkımız gibi esaret altında yaşayan bir halk! Oysa aslında esaretin bir halkın varlığı için en büyük tehlikeyi teşkil etmediğini, en büyük tehlikenin halkımızın devrin hayat şartlarına, insanlığın ilerleyişine ayak uyduramamasında olduğunu ya bilmiyorlar ya da duygularının esiri oldukları için görmüyorlardır.”
Az önce ne diyordu Astrov: Ormanları düşüncesizce mahvediyorsunuz ve çok geçmeden yeryüzünde hiçbir şey kalmayacak. Tıpkı bunun gibi, insanları da düşüncesizce mahvediyorsunuz ve sayenizde çok geçmeden yeryüzünde ne sadakat, ne iffet, ne de özveri kalacak. Sizin olmayan bir kadına neden ilgisiz kalamıyorsunuz? Çünkü şu doktor haklı hepinizin içinde bir yıkma, yok etme şeytanı var. Ne ormanlara, ne kuşlara, ne kadınlara, ne de birbirinize acıyorsunuz...
Sayfa 18 - Yelena AndreyevnaKitabı okudu
Yüce Varlık’ın “yüceliği” her zaman için, insanın ona karşı ilgisiz kalmasının bir özürü olarak kullanılmıştır.
Öte yandan dinsel katılık, tahammülsüzlük, çok güçlü olduğunda, çok zaman ters bir etki yaratır. Başkaldırıcıları kamuoyuna daha büyük saygı göstermeye iteceği yerde, dinsel katılık onları dine karşı ilgisiz bir tutuma alıştırır. İnsan onarılamaz bir düşmanlığa hedef olunca, onu yola getirmekten vazgeçer ve en kınanan davranışlara sarılıp direnir. İşte Yahudilere olan da budur ve sıradışı bağışıklarının başka nedeni olduğu pek düşünülemez.
Sayfa 141Kitabı okudu
Reklam
Erkekler ise görsel odaklı olduğu için söylemleri gözden kaçırır. Erkeklerin görselliğe odaklandığı zaman, kadının ilişki için söylediği her türlü şeye ilgisiz kaldıklarını ve "hallederiz" mantığı ile yaklaştıklarını görürüz. Kadın ve erkeğin bu farklı önemseme noktaları sağlıklı "tanıma-tanışma" sürecini baltalar. Bu nedenle birini tanımak istiyorsak, sadece görselliğe, söylediğine veya yaptığına değil, tümüne bir bütün olarak bakmak, fark ettikten sonra ise tutarlılık ve tutarsızlıkları görmek gerekir.
Daha yakın arkadaşlık ilişkileri kurmak istediğiniz halde, çevrenizdekilerin size ilgisiz kaldığını, konuştuğunuz zaman sizi pek dinlemediklerini, hatta konuşmanızı çoğu kez sıkıcı bulduklarını biliyor ve bu durumu değiştirmek istiyor olabilirsiniz.
》Bu dünyada, insan aklının en yüksek manevi tezahürlerinin dışında her şeyin önemsiz ve ilgisiz olduğunu siz de biliyorsunuz. Akıl, hayvan ve insan arasında keskin bir çizgi çizer, ikincisinin ilahiliğini ima eder ve bir dereceye kadar var olmayan ölümsüzlüğün yerini bile alır. Bundan yola çıkarak akıl, zevkin tek olası kaynağıdır. Çevremizdeki aklı görmüyor ya da duymuyoruz, bu da zevkten yoksun olduğumuz anlamına geliyor.
Sayfa 36
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.