Aksilikleri Aşma (...) Aksilik veya krizle karşı karşıya kaldığınızda yapabilceğiniz birbirinin zittı iki seçenek vardır. 1. "Elinden geleni ardına koyma!" tavrı ile mücadeleye girişme. 2. Başınızı kuma gömüp hepsinin kendiliğinden kaybolmasını umut etme. İlk yaklaşımdaki insanlar, kapasitelerini esnetmeye ve test etmeye zorlayan
Sayfa 136
_Rüyamda bir kelebek olduğumu mu gördüm, yoksa şu an insan olduğumu düşleyen bir kelebek miyim, bilmiyorum. Chuang Tzu _Mükemmel bir insanın zihni ayna gibidir. Hiçbir şeyi kavramaz ve hiçbir şeyi ummaz. Böylece mükemmel insan hayatın içinde hiçbir çaba harcamadan hareket eder. ****** _Kalpteki incelik sevgi yaratır; sözlerdeki incelik güven
Reklam
Burası allahına kurban olduğum yer.
Duyguların merkeze yerleştirilmesi sâdece bireyin conatus’u için değil, bu, toplumun, devletin, dünyanın ve tüm evrenin conatus’unun doğru anlaşılması; verili ahlâkın, inançların, politik tercihlerin, siyasî yönelimlerin vs. yeniden ve doğru biçimde anlamlandırılması ve üretilmesi için gerekti. İyi ve kötünün, doğru ve yanlışın, erdem ve erdemsizliğin, sevinç ve kederin yeniden tanımlanması gerekti. İnsano en baştan beri evrensel doğanın işleyişinden ayrı tutan, onı fetişleştiren, “imparatorluk içinde özerk imparatorluk” sayan; ahlâkın, dinî inançların ve toplumsal değer yargılarının baskısı altında duygularıma ve kendine, kendi bilincine yabancılaştıran kadim öğretilere savaş açmak gerekti. Örneğin iyi ve kötünün ahlâki ve kesin bir tanımının olmadığını, bunların belli bir mutluluk ve keder biçimi olduğunu; kişinin conatus’unu artıran şeyin “iyi”, eksilten şeyin de “kötü” olduğunu söyledi. Sâdece bu yaklaşım dahi, insanı geçmişinin yükünden, suçluluk duygusundan sağaltan bir işlev olaral çok önemli bir değişimin işâreti olmuştur. Bu yönüyle bakıldığında duyguların etik nosyonlara değil, etik nosyonların duygulara dayalı olması gerektiği ortaya çıktı. Bu anlamda düşünür, beden ve ruh düalizmini de sona erdirerek bedenin tek belirleyen olduğunu öne sürdü ve yüzyılların düalist yaklaşımını sona erdirdi.
Şimdi geliniz birlikte, Diyânet İşleri Başkanı'nın, Hıristiyan asıllı Edison'un öbür dünyadaki durumu konusundaki soruya verdiği cevabı okuyalım: "Bu grup mucit kişiler hizmetlerinin karşılığını dünyada itibar, şöhret ve imkânlar görerek zaten alıyorlar. Ahiret yurdunda ebedi mutluluk ise müminler için vadedilmiştir. Ancak bütün kabiliyetlerine rağmen, gerçek dine ve tevhid inancına erişemeyen mucit ve zeki kişilerin durumu üzüntü vericidir... " (Bkz. "Hürriyet Gazetesi"nin 10 Mayıs 1998 tarihli nüshasının 9. sayfasında yer alan "İslamiyet diyor ki..." başlıklı söyleşi). Evet bu sözler, hoşgörü'den, insanîlik'ten, erdemlilik'ten (fazilet'ten) vs... söz eden, ve halkımızı din verileriyle eğitmekle övünen bir kimsenin ağzından çıkmakta. Görülüyor ki Diyânet Başkanı, Edison'un insanlığa büyük hizmette bulunduğunu kabul etmekle beraber, Müslüman olmayarak öldüğü için onun "ahiret yurdu'na" alınmadığını (yâni cehenneme atıldığını), bildirmekte, ve İslâm'a erişemeyen "mucid ve zeki" kişilerin durumlarının (cennet'e giremeyecekleri için) "üzüntü verici" bulunduğunu eklemekte. Hemen ekleyelim ki bu gerici zihniyet sadece ona değil, tüm İslâmcılara özgü bir şeydir.
_Sık ve çok gülmek, zeki insanların saygısını ve çocukların sevgisini kazanmak, dürüst eleştirilerin takdirine layık olmak ve yanlış arkadaşların ihanetlerine katlanabilmek, güzelliği takdir edebilmek, başkalarındaki en iyiyi bulabilmek, sağlıklı bir çocuk, bahçelik bir arazi ya da daha iyi duruma getirilmiş bir sosyal durum yoluyla bu dünyayı
On sekizinden yirmi beşe kadar süren o mutlu yıllarda hiçbir şey doğadan, dağlardan, ormanlardan, denizden, sevgiden daha asil, daha güzel ve daha ilham verici olamaz;sanat, edebiyat, bilim, tarih sürekli ona yeni olanaklar sunar. Bir gencin böylesi bir programı takip etmek için çaba harcaması ne kadar da güzeldir.
Sayfa 170 - flipperKitabı okudu
Reklam
28 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.