Seni seviyordum: Eşiğinde fırtınaların, umarsız yıkımların. Geçtik uğuldayan denizi. Durdu atlılar kendiliklerinden. Suda yıkadım ellerimi, kalktım. Dağıttım topuzunu. Ak kalayla göktaşı yandı söndü gecede. Beni anlayasın diye. Beni umudun yerine koyasın diye. Demirledim sabahımızı. Yürüdüm ötesine acıların.
Seni soydum. Hep yeniden yapma adına seni. Yeryüzünü.
O zaman ormanı gördüm.
Seni ilk görüyordum. Deli otlar gibiydin. Gövdeni daha tanımıyordum. Öğrenilecek bir ders gibi olan gövdeni. Dünyamıza düşmüştün. Bir suyu çevirmiş, bir yarı düzeltmiş gelmiştin. İtmiştin bunluğu, ezinci. Kulluğu sürmüştün. Yalın, yabanıl bir aşk koymuştun. Kalmıştın. Bir taşlıktın yürünen, keçiyollarıydın bizim bu ıssız bizim bu yalnız dünyamızda. Daha duvarlarını çıkmamıştın. Koymamıştın sınırlarını. Göğünü buruşturmamıştın. Buraların taşlı, kusursuz Girit evleri gibi beyazdın. Sendin. Seni ilk görüyordum. Pruvamıza vuruyordu deniz. Yüzün düşmüştü. Geçmişti çaylaklar. Yunuslar köpürtmüştü suları. Bir yalazdı gövden. En eski cumhuriyetlerdi. Açık kapıları. Böyle sürdü durdu beyazlığın gecemde. Çıktı isli sokaklara. Kapalı evleri açtı. Karıştı dünyanın kalabalığına. Tanyerinin tuttu elinden.
Yeni bir aşk adınaydı gövden.
Şöyle mi derdi İlhan Berk:
"Sevdiğim kadınlar yaşlandınız hepiniz
Ama, inanın, yine de özlediğim sizlersiniz."
Salah Birsel bu dizeleri şöyle geliştirirdi:
"İsterseniz İlkyazın gazinosuna
Hep birlikte garson girebiliriz."
Aldı Cahit Sıtkı:
"Özgürlüğümün bir parçası oldun artık
Hangi kuytuya düşsen hemen yapraklanırsın orda."
Cahit Külebi:
"O ozanlar var ya büyük ozanlar
Biz yanarken çıkardığımız dumanlar."