İlmi niçin öğreniyoruz? Nefs için mi Allah için mi?
Burada, nefsini ve kalbini hidâyet açısından kontrol etmek için,sana hidâyetin başlangıcını bildireceğim. Eğer kalbin, hidâyetin başlangıcını öğrenmeye meyilli, nefsin de kabiliyetli ise, istenen hedeflere yükselebilir ve ilim deryasına dalabilirsin...Hidâyetin başına yöneldiğinde kalbin, erteleme ve gereğini yapmakta tembellik gösterirken; nefsin, ilim öğrenmeye meylediyorsa, o kötülüğü emreden nefistir. Nefs, kovulmuş şeytanın hilesine uymuş, onun gurur ipiyle yavaş yavaş kendisini korkunç helake sürüklemesine boyun eğmiş ve ilim öğrenmeye kalkışmıştır. Şeytanın amacı, hayır yerinde şerri “iyi” gibi göstererek, seni “amel bakımından iflas eden
ve şeytana uyanlar” arasına katmaktır. Onlar güzel işler yaptıklarını
zannederler. Halbuki çalışmaları dünya hayatında boşa gitmiştir.
"İlim bir âlettir. Amel ise, o âletin neticesidir. Nasıl yalnız başına âlet bir fayda sağlamazsa, tek başına ilim de bir netice getirmez. Amel ve ihlâs lâzımdır. Siz amele ve ihlâsa değer verin."
Yine dînî ilimler için fakülte ve öğretim yuvalarının kapıları ardına kadar açılır, öğrenciler derse başlar, türlü ilim dalında ihtisas sahibi olurlar, asırların kültür mirası , yılların semeresi olan bu ilim ve ihtisası, bakarsınız maddî menfaatlara vasıta kılıvermişlerdir. Ortada ne ihlâs kalmış ne amel. Hepsi suyunu çekmiştir. Vaktâ ki şekil değişiyor, vaziyet çirkinleşiyor; öyleyse mânânın bekası ne oldu? O mânâ ki öz cevherdi, halbuki!..
İnsanlık tarihi boyunca hiçbir filozofun görüşlerini hayatına tatbik ederek saâdet ve selâmete ermiş bir toplum gösterilemez. Onların öne sürdükleri fikirler, yaşanması mümkün olmayan kuru nazariyelerden ibaret kalmış ve umûmiyetle kütüphanelerin tozlu raflarındaki kitaplarda hapsolmaya mahkûm olmuştur. Hayata intikâl ettirilmek istenen