dünyaya kendimden bir şeyler veremiyordum. Kendimi kendime saklıyordum. Bu duruma kimse daha fazla dayanamazdı. Kendime acımak istedim. Mutlak bir ümitsizliğe düşmek istedim. Belki tam düştükten sonra çıkmak kolay olurdu. Fakat, bütün bu düşündüklerimin, kelimelerden ibaret olduğunu biliyordum. Hayır, ben adam olmazdım. Gerçek bir acı duyduğumdan bile kuşkum vardı. Ben ucuz bir romandım. Kelimeler bile yanyana gelerek beni tanımlamak istemezlerdi. Ne olurdu benim de kelimelerim olsaydı? Bana ait bir cümle, bir düşünce olsaydı. Binlerce yıldır söylenen milyonlarca sözden hiç olmazsa biri, beni içine alsaydı! Çok insan için söylendi ama, sana da uygulanabilir denilseydi. Kendime gerçekten acıyabilseydim, gerçekten ümitsiz olsaydım. Sonra yavaş yavaş, adım adım doğrulurdum. Başımdan geçenleri ilk gününden başlayarak yeniden düşündüm uzun süre.
Geç kalmıştım.
Burada paslanıp gidiyordum; hafızam paslanmaya başlamıştı bile.
Bir ev inşaa edileceği zaman nasıl ki önce temeli atılıyor ve o temel ne kadar sağlamsa evde o kadar sağlam oluyorsa, bir sevgi bağının kurulması için de bu örnek çok yerinde olacaktır.
Evin temeli, bir sevme sürecindeki güveni temsil eder. Nasıl ki temelsiz ev olmayacaksa güvensiz sevgide olmaz. Ki temel ne kadar sağlamsa evde o kadar sağlam
Muhteşem..Beğenmek ne kelime bayıldım...Bunu okumayan Tefsir okudum demesin!!!
''İlmî ve fikrî çalışmalarını önceleri daha çok Kur’an’ın edebî i‘câzı üzerinde yoğunlaştıran Seyyid Kutub, daha sonra Kur’ân-ı Kerîm’den ilham alarak hazırladığı makalelerini “Fî Ẓılâli’l-Ḳurʾân” başlığı altında el-Müslimûn dergisinde yayımlamaya başlamış,
İnsan ister istemez ürperiyor. Çünkü bu cümle Calvin’in bir zamanlar söylediği, eğer Cenevre’ye gelirse bu kenti can lı terketmemesi için gayret göstereceği yönündeki sözleriyle örtüşmektedir. Fakat Calvin’in suç ortağı Trye daha da so mutlaştırır ihbarını: “Sözünü ettiğim kişi, asıl adı Michael Servet olan fakat Michel de Villeneuve adını kullanan ve doktorluk yapan Aragonlu bir İspanyoldur”. Trye aynı za manda Servet’in kitabının başlığını, içindekiler ve ilk dört sayfasını mektuba ekler. Sonra dünyanın günahkarlığı üzeri ne acı acı iç geçirerek gönderir bu caniyane mektubu.
Ülkemizde örnekleri az olan bir edebi tür yeraltı edebiyatı .herkesin okumayı tercih ettiği bir edebi tür değil.Hakan günday bu kitabın hakkını vermiş gerçekten .Ama yazar kitaplarının yeraltı edebiyatı olmadığını söylüyor. tam tersine yeraltı edebiyatının böyle bir şey olmadığını söylüyor, asıl yeraltının insanların inandığı şeylerle dolu
Yaşamda bir tek zehrin zararı üzerinde yazar. Bakın sigara paketlerine. Sevgiyi yaşatamamış olmanın zararı üzerinde yazmaz. Bu cümle dünyada ilk kez yazılıyor. Ne anladınız bundan? Türk ve Atatürk sevgisinde aldatanların peşine takıldınız. Hala oralarda dolaşıp duruyorsunuz.
Önder Karaçay
* evet tabii ki spoiler içerir
_Okurken bazen kendimden geçtiğim hayretler içerisinde gülümsediğim... Maslow'un tabiriyle doruk deneyimler yaşadığım bir kitaptı
Neden mi? Hemen izah etmeye başlıyorum...
Diyor ya hani Bahtiyar Vahapzade: "Kalbin gözü yanmazsa, görünmez göze Allah"
youtu.be/hWEM9KHWlkA?si=...
Bir
Nasıl güzel bir kitap! Nasıl dokunaklı, insanın içine işleyen bir hikâye… Daha ilk sayfada sürükleyiciliği ile içine çekiyor okuru. Kitap, bir ailenin her bir ferdinin okura iç dökmesi olarak biçimlenmiş. Kitapta ne kadar karakter varsa hepsinin en gizli sırlarına, en derin düşüncelerine tanıklık ediyorsunuz. ‘Acaba sonraki sayfada ne olacak? Kim ne düşünüyor?’ dedikçe elimden bırakmadan okuyup bitirdim. Şermin Yaşar, duyguları o kadar başarılı şekilde yansıtmış ki okurken iç çekmeden, gözyaşı akıtmadan, başınızı sayfalardan kaldırıp duvarlara bakarak düşünmeden yapamıyorsunuz. Kitabın aynı zamanda eğlenceli, güldüren bir dili de var. Bir cümleyi okurken gülümseyip iki cümle sonrasında kendinizi bir anda ağlarken bulabilirsiniz. “İyi ki okudum.” ve “Mutlaka okunmalı.” dediğim kitaplardan biri oldu.
bu kitap hakkinda cok gorusum var ama hicbiri fazla net olmadigi icin icimden hic yazmak gelmiyor. belki yazdikca netlesir umuduyla yaziyorum yine de. genel olarak spoiler icerecek diye dusunuyorum ama cogu insan da filmini izlemistir yuksek ihtimalle, bilmiyorum. ozellikle bir major (?) spoiler olacak ama.
bakin bu klasik bir kitap, hani klasik
"Bugün anne öldü. Belki de dün, bilmiyorum." Kitabı başlatan cümledir. Bu cümle üzerinden karakterin umursamazlık seviyesini anlayabilirsiniz. Albert Camus'den ilk okuduğum eserdir. 20. yüzyılın klasik bir eseridir. Çok basit anlatımla yazılmış varoluşçuğu temel alan bir kitaptır ve okunması da bir o kadar akıcıdır. Kitaptaki karakter bahsettiğim gibi oldukça umursamaz, soğukkanlı biridir. Sosyal çevresinde de ikili ilişkilerinde de karmaşık bir karakter örüntüsü vardır.
Yusuf Atılgan'ın Aylak Adam kitabındaki karakter ile çok benzemektedir.
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2021111,6bin okunma
Spoiler*
Kitap 1133 yılıyla başlıyor. İlk başta geri dönüşler yaparız, bir 1890 bir 1133 yılına geçeriz diye düşünmüştüm. Olmadı. Bu tür kitapları daha çok seviyordum, öyle olur diye de çok sevinmiştim.
1890’a geldiğimizde ise çok fazla karakter çıkıyor karşımıza. Ve çok fazla mekan. Genelde polisiyeler bir çevrenin etrafında döner