Teneke Madalyalar
(..) Nâzım Hikmet'le de çalıştığımız ve biri ruhçu, öbürü maddeci; biri tebliğ, öbürü telkin şiri olarak karşılıklı iki zıt kutbu temsil ettiğimiz bu devrede, Cumhuriyet gazetesinin Peyami Safa idaresindeki edebî sahifesinde toplanmış bulunuyoruz. Sene 1928.. Benim șiir diyapazonumun herkesçe beğenilmek noktasından en dik irtifaları kaydettiği basamak.. Bütün eser mevcudum o zaman 64 yaprak ve 128 sahifeyi geçmezken, hakkımda yazılıp çizilenler bunun on mislini aşmakta. Yakup Kadri, Alp Dağlarından gönderdiği makalelerde beni ilk defa tarafindan keşfedilmiş bir dehâ diye belirtir. Nurullah Ata (Ataç) benim gedikli meddahim geçinir; ismail Habib <Edebî Yeniliğimiz>de, bendeki his ve hayal yüksekliğine hiçbir şairin çıkmamış olduğunu kaydeder, Peyami Safa ile Mustafa Şekip de işi, dürüst fikir plânında incelemeye çalışır, ve daha ileride de Yașar Nabi, ismimi "bir mısraı bir millete șeref verecek şair" diye anarken.. Bunları niçin ortaya döküyorum, biliyor musunuz? bunları, bu teneke madalyaları?.. Ben, O Tepenin rüzgârını aldiktan ve Müslümanlığımı bayraklaştırdıktan sonra, bu insanlardan bir ikisi müstesna, hemen hepsi ve daha niceleri benden yüz çevirdi ve beni "sanatına kıyan geri adam" diye yaftaladı da ondan..
Necip Fazıl Kısakürek
Necip Fazıl Kısakürek
O ve Ben
O ve Ben
Karakoç, ilk ve son kez Monna Rosa'yı anlattı...
...İlk defa Karakoç’u ziyarete gelen haberci bir arkadaşım "deli cesareti’’ denir ya, bu zamana kadar kimsenin soramadığı o soruyu birden soruverdi. "Üstat, Monna Rosa’yı sizden dinleyelim. Nedir işin aslı?’’ Ben arkadaşıma kızgın gözlerle bakıp orada bulunan birçok kişi gibi gaf yaptığını düşünürken Sezai Karakoç hafif bir gülümseme ve