Edip Cansever’in ‘İlkyaz Şikayetçileri’ şiirinden birkaç kadife dokunuşlu mısra: “Denirmiş/ Çalmış o kemanları ki parmakları kalmış/ Bakmış da yıllarca sanki günlerin hiç değişmeyen huyuna/ Örneğin ilkyaz buz rengi bir alanmış/ Basıp üstüne geçmiş, pespembe topukları kalmış/ Geçmiş mi yalnız, hayır, tatmış da o kalabalıkları/ Her şey öyle tamammış ki bir anlaşılması kalmış/ Biri mi tanıştırmış onu ne kendi düşüyle/ Öyle ki, kendisi gitmiş, düşüyle başbaşa kalmış.”
Gökhan Özcan
“Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya” (s. 35, İlkyaz)
Gülten Akın’dan mis gibi kokan güzelim şiirler...
Bir yanı naif bir yanı dobra.. Biraz kırılgan çokça cesur.
Böyle anlatıyorum kitap fuarında kendisine çok benzettiğim bir kişiyi gördüğümde O sandığım rahmetli Akın’ı.
Bir şiir kitabını okuyarak nispeten telafi ettim ben de bulunan eksikliği, kendimce.
Şiirlerinde öyle vurgular var ki şair bilinmese bile “usta bir şairden çıkmış olmalı bu” diyorsun okurken.
Misal Leke şiirinden;
“utanılacak bir şeymiş, öyle diyor Camus
tek başına mutlu olmak..”
Düş şiirinde geçen;
“hayattan çok alacağı vardı da
sitemkâr bile değildi Tanrısına”
gibi sözleri etkileyici ve düşündürücü.
Hele ki İlkyaz şiirinde dediği gibi “durup ince şeyleri anlamak” bizim neslimizin bundan tam olarak, gerçekten bilgisi yok ne yazık ki. Üzücü..
Son olarak;
“Seni sevdim, seni birden bire değil
usul usul sevdim” (s. 84) diyerek Seni Sevdim şiirinden bir tutamla kapatalım o vakit şiir penceremizi.
Aşkla, şiirle...
Sizlere iyi okumalar diliyorum..
Kimi zaman çocuğum,
Bir müzik kutusu başucumda
Ve ayımın gözleri saydam.
Kimi zaman gardayım
Yanımda bavulum, yılgın ve ihtiyar.
Ne zaman bir dosta gitsem,
Evde yoklar.