Biz, Balkanların ve Ortadoğu'nun en büyüğünü yapmaya çok meraklıyızdır. Diyelim, nane şekeri fabrikası yapılacak. İlle de Balkanların ve Ortadoğu'nun en büyük nane şekeri fabrikası olacak. Bir havuz yapılacak... Elimizden gelse "Vatan sathını" baştan sona havuz yapıp çıkaracağız. Bu, kötü bir huy değil. Cebimizde yoksa da, dilimizde var. Paşa gönlümüz gani..
Bir türlü anlayamıyorum. Akıl sahibi oldukları halde, niçin hayvanların yapamadıkları kötülükleri yapıyor insanlar? Toplumun damarlarını zehirle dolduran beyinler, tanımadığım hangi şeytana kölelik ediyorlar? İnsanlar vuruluyor, dükkanlar yağmalanıyor, bankalar soyuluyor, kahveler taranıyor, evler bombalanıyor, masum kişiler cadde ortalarında tartaklanıyor... Sorumlusu kim bunların? Rasim'ler, Musa'lar kimin piyonları? Hangi şahın sözcülüğünü yapıyorlar? Benim gibi ortada kalanlar mı zavallı yoksa? İlle de, bir şahın eteğine sarılmak mı lazım? Ölenlerin hesabını kim nasıl verecek? Bulaşıcı hastalıktan ölmüyor ki onlar. Kahpe ellerin çektiği tetikler kıyıyor canlarına... Aynı topraklarda yaşayıp, tarihi bir, dini, ırkı, dili bir insanların ölüm kalım savaşına girmeleri, hangi ifritlerin tezgahında planlandı? Onlar yeryüzünde, yeleleri altın ve gümüşten atlara binmiş sefa sürerken, avuçlarına aldıkları vatan evlatlarını, içinde büyüdükleri toplumu yok etmek için programlıyorlar. Millet olarak bu kanlı oyunun farkına bir türlü varamıyoruz. Çünkü birbirimizin kuyusunu kazmaktan başka amacımız yok.
Sayfa 182 - Timaş YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bir Tibet metninde, “Vatan, çölde bir konaklama yeridir sadece,” denir. Ben o kadar uzağa gitmeyeceğim: Çocukluğumun manzarası için dünyanın bütün manzaralarını verirdim. Ayrıca eklemem gerekir ki, çocukluğumu bir cennete dönüştürüyorsam, bunun tek sorumlusu hafızamın sakatlıkları ve gözbağcılığıdır. Kökenimiz hepimizin peşinde; benimkinin bende uyandırdığı hisler, tercümesini ille de olumsuz terimlerde; kendini cezalandırmanın, üstlenilmiş ve açığa vurulmuş aşağılanmanın, felâkete rıza göstermenin dilinde buluyor.
İlle de Vatan.
Ben de ülkemden nefret ederek ayrılmıştım ama aradan geçen onca yıldan sonra anlıyordum ki hiç kimsenin toprağından tamamen kopmasına imkân yoktu. Ağaçlar, bitkiler gibi o toprağa dikilmiştik. Sürgünün en kötü yanı da buydu. Doğaya aykırıydı sürgün. Bu yüzden hepimiz perişan olmaya yazgılıydık. Mutlu sürgün yoktu ve olamazdı.
"Recep Peker Hapı Yuttu", "Kazıklı Resmi Tazim" başlıklı yazılardan başka "Hakkınızı Helal Edin Dostlar" başlığıyla Markopaşa'nın birinci sayısında "Şakalar" köşesinde yazılanlar yeniden verilmiş. Bir başka yazı da "Nasıl Girer" başlığını taşıyor. Okuyalım. 1947 yılında yazıldığını düşünerek son
İtiraf ediyordu; devlet, millet, vatan kurtarmak uğruna çabalarken kendini, ille de kalbini hepten ihmal etmişti.
Sayfa 137Kitabı okudu
Reklam
36 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.