Haber-i vâhid konusunda İmam Mâlik'in, Mutezileden daha katı davrandığını görmekteyiz. İmam Mâlik’in öğrencisi, biz bütün şehirlerin yerine sadece Medine ehlinin icmâ ettiği haberleri kabul ederiz deyince, Şâfi'î ona şöyle cevap verir: “İşte bu, hadislerin tamamını reddedenlerin yoludur. Aranızda­ ki fark, sizin haberin kabulü için sadece bir beldenin icmâını şart koşmanız, onların ise bütün beldelerin icmâinı şart koş­malarıdır.”
Malik bin Dinar hazretlerine (Bizimle yağmur duasına çıkar mısın) dediklerinde, (Benim yüzümden üzerinize taş yağmasından korkarım. Siz yağmur yağmıyor diye endişe ediyorsunuz. Ben hâlâ neden taş yağmadı diye düşünüyorum) buyurdu. (İmam-ı Şarani)
Reklam
Kur'an öğretme karşılığında ücret alma konusuna gelince: Âlimler bu konuda farklı görüşler bildirdiler. (Hadis alimi ve hafızı) Ebû Süleyman el-Hattabi'nin (v. 388/998) naklettiğine göre bazı alimler, Kur'an öğretme karşılığında ücret alınamayacağını söylemiştir. (Tâbiîn alimlerinden) İbni Şihab ez-Zühri ve İmam-ı Azam Ebû Hanife de bunlar arasındadır. Bir başka topluluk ise bir kimse Kur'an okutmaya başlamadan önce şu kadar para isterim diye bir pazarlık yapmamışsa, onun ücret almasının câiz olduğunu söylemiştir. (Tabiin alimlerinden) Hasan-ı Basri, Şa'bî ve İbni Sîrîn bunlar arasındadır. Tâbiin âlimlerinden Atâ bin Ebu Rebah ile Malik ibni Enes, İmâm Şafi ve başka âlimler, Kur'an okutması karşılığında ücret alacağına dair sahih bir anlaşma yapan kimsenin ücret alabileceğini söylemişlerdir.
c-Mürûrızaman
Mürûrızaman (zamanaşımı), muayyen bir zamanın geçmesi suretiyle bir mala mâlik olmak veya bir hakkın düşmesi demektir. Birincisine iktisabi ikicisine ıskâtî mürûrızaman denir. Şer'î hukuk esasen mürûrızaman yoluyla mülkiyetin kazanılmasını kabul etmemiştir. Nitekim "Tekâdüm-i zaman ile hak sakıt olmaz" (Mecelle, m. 1674). Şu kadar ki, bir kimse kanunlarda tasrih edilmiş bir müddet (meselâ 36 veya 15 sene) zarfında, tapulu bulunmayan bir arâziye,nizâsız ve fâsılasız mâlik sıfatıyla tasarruf ettikten sonra, aleyhindeki mülkiyet dâvâları da dinlenmez. Böylece zilyedin o arâzi üzerinde hakk-ı kararı sâbit olur.Nitekim bir hak sahibi, hakkını kanunda tesbit edilmiş muayyen bir zaman zarfında takip etmemişse, artık mahkeme yoluyla takip edemez. Ancak karşı taraf bu hakkı ikrar ve itiraf ederse, buna dayanarak hakkını mahkemeden talep edebilir. Dolayısıyla şer'î hukuk, ıskâtî mürûrızamanı kabul etmiş demektir. İmam Mâlik'e göre, ortağı, vârisi, usul ve fürûu olmadığı bir şahsın malını ihraz edip, 10 sene kullansa (otursa, kirâya verse vs), o şahıs da bilip sükût etse,sonradan mülkiyet hakkı dinlenmez.
Ahmed b. Hanbel, “Rabbimiz dünya semasına iner.' 'Allah istiva etti.' gibi naslar hakkında şeklini ve kastedilen manasını sormadan bunları tasdik eder ve iman ederiz. Bunlardan herhangi birini reddetmeyiz. Peygamber'in getirdikleri sahih isnadlara dayandığı takdirde hak olduğuna inanırız. Allah Teâlâ ancak kendini vasıfladığı sıfatlarla, şekil ve sınır olmaksızın muttasıftır. Bundan başka vasıflarla vasıflanmaz. "O'nun gibi hiçbir şey yoktur." (Şura, 11)" der. İmam Malik, bir kimse "Allah'ın eli, onların elinin üzerindedir." (Fetih, 10) ayetini okurken eline işaret ederse, "O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir." ayetini okurken kulak ve gözüne işaret ederse, işaret edilen uzvun kesilmesi için fetva vermiştir. Çünkü Allah (c.c.)'ı "kendi nefsine benzetmiştir." "Yed" (el), "vech" (yüz) gibi sıfatların varlığı bize göre haktır. Bunların aslı bilinir, vasfı müteşabihattandır. Aslın şeklini (keyfiyetini) bilmekten aciz olunduğu için iptali caiz değildir. İşte Mu’tezile bu yönden sapmıştır. Akla uygun olarak sıfatları açıklayamadıkları için sıfatların aslını da inkâr etmişler ve Muattıla olmuşlardır.
عَنْ أَبِي الْأَحْوَصِ الْجُشَمِي قَالَ: إِنْ كَانَ الرَّجُلُ لَيَطْرُقُ الْفُسْطَاطَ طُرُوقًا، أَيْ: يَأْتِيهِ لَيْلًا، فَيَسْمَعُ لِأَهْلِهِ دَوِيًّا كَدَوِي النَّحْلِ، قَالَ فَمَا بَالُ هَؤُلَاءِ يَأْمَنُونَ مَا كَانَ أُولَئِكَ يَخَافُونَ (Tâbiîn muhaddislerinden) Ebü'l-Ahvas (Avf ibni Mâlik) el-Cüşemî şöyle dedi: "Bir kimse geceleyin ashâb-ı kirâmın kapısını çalınca, okudukları Kur'ân, yaptıkları zikir dolayısıyla evden arı uğultusu gibi sesler duyardı. Onlar Allah'ın azabından öylesine korkarken, bugünkülere ne oldu da kendilerini böylesine güvende hissediyorlar?" أخرجه ابن المبارك في ( الزهد ) ( ۹۸ ) ، وابن أبي شيبة في ( مصنفه ) (۲۱۹/۸ )
Reklam
Malik bin Dinar "Adn bahçeleri, Firdevs bahçelerindendit O bahçelerde Cennet çiçeğinden yaratılmış huriler vardır" Malik'ten soruldu: - O Adn cennetlerinde kim durur? Malik cevab olarak dedi ki: - Cenâb-ı Hak buyuruyor: "Adn cennetlerinde ancak o kimseler durur ki, günahları yapmaya kastettiklerinde benim büyüklüğümü hatırlar ve beni gözetirler. Orada öyle kimse ler durur ki, onların belleri, benim korkumdan kamburlaş- mıştır. İzzet ve celâlime yemîn ederim. Ben yer ehline azáb etmeyi kastediyorum. Ne zaman ki, acıkmış ve korkumdan susarmış kimselere bakıyorsam onlardan azabı geri çeviririm
وَعَنْ أَبِي الْأَحْوَصِ الْجُشَمِي قَالَ: إِنْ كَانَ الرَّجُلُ لَيَطْرُقُ الْفُسْطَاطَ طُرُوقًا، أَيْ: يَأْتِيهِ لَيْلًا، فَيَسْمَعُ لِأَهْلِهِ دَوِيًّا كَدَوِي النَّحْلِ، قَالَ فَمَا بَالُ هَؤُلَاءِ يَأْمَنُونَ مَا كَانَ أُولَئِكَ يَخَافُونَ (Tâbiîn muhaddislerinden) Ebü'l-Ahvas (Avf ibni Mâlik) el-Cüşemî şöyle dedi: "Bir kimse geceleyin ashâb-ı kirâmın kapısını çalınca, okudukları Kur'ân, yaptıkları zikir dolayısıyla evden arı uğultusu gibi sesler gelirdi. Onlar Allah'ın azabından öylesine korkarken, bugünkülere ne oldu da kendilerini böylesine güvende hissediyorlar."
Rasûlullah (s.â.v.) şöyle buyurmuştur: " Gözüne sahip olamayan kalbine de mâlik olamaz."
Sayfa 187 - ErkamKitabı okuyor
Reklam
NUR RİSALELERİNDE İTİKADİ MESELELER
ÖLÜLERİN TASARRUFU "Özellikle, Allah adamı Hz. Abdülkadir, Gavs-ı A'zam, "ol" der "olur" dairesinin kutbu..."(1) "Hazret-i Mevlânâ (Halid-i Bağdadi) (K.S.) Hindistan'dan Tarik-ı Nakşîyi (Nakşi tarikatını) getirdiği vakit, Bağdat dairesi, Şah-ı Geylânî'nin (K.S.) ba'delmemat (ölümünden
Sayfa 477Kitabı okudu
Bir gün İmâm Mâlik rahimehullah yolda giderken, Ebu'l-Cüveyriye isminde Mürcielikle itham edilen bir adam arkasına takıldı ve: -Ey imam! Seninle tartışacağım ve görüşümü ortaya koyacağım bir şeyi benden dinler misin? Eğer doğru olur- sa kabul edersin, dedi. Bunun üzerine İmâm Mâlik adama: -Eğer sen beni yenersen ne olur, dedi. Adam: -Bana tâbi olursun. -Peki, ben yenersem ne olur? -O zaman da ben sana tâbi olurum. -Şayet (üçüncü) bir adam gelse, onunla konuşsak, o da ikimizi birden yense, (o zaman ne olur?) -Beraberce onun görüşüne tâbi oluruz. Bu konuşmanın ardından İmâm Mâlik adama şöyle dedi: "Ey adam! Allâh, Muhammed aleyhisselam'ı tek bir din ile göndermiştir. Ama görüyorum ki sen sürekli görüş değiştiriyorsun/daldan dala atlıyorsun."
Tertibü'l-Medarik, 1/170Kitabı okudu
Said Nursi'nin her suale cevabı varmış(mış).
HER SUALE CEVAP VERMEK, HİÇ KİMSEYE SORU SORMAMAK Sormaz ki bilsin, sorsa bilirdi. Bilmez ki sorsun, bilse sorardı. Atasözü "Herhangi ilme sorulan suale bila-tereddüd derhal cevap verirdi."(1) "Sorulacak suallere cevap vermeye hazır bulunduğu gibi kimseye sual sormayacağını da beyan ederek bu kararda yirmi sene sebat
Sayfa 56 - Süleymaniye vakfıKitabı okudu
6.cilt
1315. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallâhu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şehidin kul borcu dışındaki bütün günahlarını Allah bağışlar."  Müslim, İmâre 119. ... Yine Resûl-i Ekrem Efendimiz, Cebrâil aleyhisselâm' ın kendisine bildirdiğini özellikle belirterek, kul hakkının şehitlik mertebesine ulaşmakla da ortadan kalkmayacağını açıkça ifade etmişlerdir. Bu, bizler için son derece ibret alınacak bir husus olup, her hâl ü kârda bu dünyadan kul hakkıyla gidilmemesi gerektiğinin çok çarpıcı bir misâlini teşkil etmektedir. Şu halde şehitliğin kefâret olduğu günahlar ve hatalar, Allah'a ait haklardır. Bu konuda Enes İbni Mâlik, Muhammed İbni Cahş ve Ebû Hüreyre'nin de sahih rivayetleri vardır.
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.