Duânın Denk Gelişi
Gazze'li çocuk dua istedikten sonra Gazze'li bir âlimden, İmam Şâfîî'den şu dizeleri okudu: "Duayı hor görür, onu küçümser misin/ Dua nelere kadir nereden bileceksin/ Gecenin okları hedefi şaşmaz ama/ Zamanı vardır/ Ulaşır yerine saati dolduğunda." "demek oka benzetiyor İmam Şâfîî duayı!" diyecek oldum. Çocuk "Hem ne oklara!" diyerek, yeni mısralarını okudu İmam'ın: "Savaşmaktan yıldığın nice zalimler vardır/ Kader öyle bir düşürür ki onları ağına/ İslâm denince ibadet/ ve zırhlarla korunmak mümkün olmayan/ Dualar gelir aklıma./ Bil ki zalim kurtulsa da elinden/ dua oku vardır arkasında./ Kas Şehri'nin oku gibi keskin/ Peşinden gelen./ Ki o okun püskülleri kirpikleridir uykusuz gözlerin/ Ve o kirpikler ki gözyaşlarını taşır."
Şule Yayınları 14. Baskı
Aziz, sıddık kardeşlerim! Ben pek kat'î bir surette ve bine yakın tecrübelerim neticesinde kat'î kanaatım gelmiş ve ekser günlerde hissediyorum ki: Risale-i Nur'un hizmetinde bulunduğum günde, hizmetin derecesine göre kalbimde, bedenimde, dimağımda, maişetimde bir inkişaf, inbisat, ferahlık, bereket görüyorum. Ve çokları itiraf ediyor, "Biz de hissediyoruz" derler. Hattâ size geçen sene yazdığım gibi, benim pek az gıda ile yaşadığımın sırrı, o bereket imiş. Hem madem İmam-ı Şafiî'den rivayet var ki; hâlis talebe-i ulûmun rızkına, ben kefalet edebilirim demiş. Çünki rızıklarında vüs'at ve bereket olur. Madem hakikat budur ve madem hâlis talebe-i ulûm unvanına Risale-i Nur şakirdleri bu zamanda tam liyakat göstermişler; elbette şimdiki açlık ve kahta mukabil Risale-i Nur hizmetini bırakmak ve zaruret-i maişet özrüyle, maişet peşinde koşmak yerine en iyi çare, şükür ve kanaat ve Risale-i Nur talebeliğine tam sarılmaktır.
Sayfa 311 - Envar NeşriyatKitabı okudu
Reklam
7.cilt
1763. Ebû Hureyre radıyallâhu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Namaz için kâmet getirilince, artık farzdan başka bir namaz kılmak yoktur." Müslim, Müsâfirîn 63, 64. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu‘ 5; Tirmizî, Salât 195; Nesâî, İmâmet 60; İbni Mâce, İkâme 103. Açıklamalar Kâmet,
Sayfa 326Kitabı okudu
İMAM Şafi
İmam Mâlik'ten Medine fıkhını, İmam Muhammed'den Irak fıkhını öğrendi. Böylece Hicaz fıkhı ile Irak fıkhını birleştirdi. İmam Şâfiî Bağdat'ta muhtemelen iki yıl kadar kaldıktan sonra Mekke'ye döndü ve Mekke'de dokuz sene ders verdi. Bu devir Şâfiî'nin ilim hayatının en verimli devridir. Çünkü o, Mekke'ye ehl-i re'y fıkhı ile ehl-i hadîs fıkhını birleştirerek dönmüş, yaptığı seyahatlerde asrında yaşayan âlimlerin görüşlerine vâkıf olmuş, onları incelemiş, rivayet ettikleri hadislerin çoğunu toplamıştı.
Hz. Peygamber'den iki asır sonra ilk olarak İmam Şafii; Hz.Aişe'nin "Onun ahlakı Kur'an'dı" anlayışının yerine, "Onun sünneti/ hadisleri vahiydir" anlayışını yerleştiriyor.
Sayfa 160Kitabı okudu
İmam-ı Şafiî'den (R.A.) rivayet var ki; hâlis talebe-i ulûmun rızkına, ben kefalet edebilirim demiş.
Sayfa 201 - Söz basım yayınKitabı okudu
Reklam
Sen'den En Güzeli Umulur...
Kalbim sertleşip daralınca yollarım Ümidi affına merdiven yaptım
Şule Yayınları
Fıkhi mezhep olarak Şâfiiliği ve itikadî mezhep olarak da Eş'arîliği öğreten nizâmiyeler bu sahanın en önde gelen şahsiyetlerini yetiştirmişlerdir. Ebû İshak eş-Şîrâzî, Cüveynî, Gazâlî gibi şahsiyetler Nizâmiye'nin büyük müderrisleridir. Bunlar hem Şâfiî mezhebinin hem de Eş'arî kelâmının büyükleridirler. Eş'arîlik, Mu'tezile'ye karşı çıkmış bir mezhep olarak teorilerini Mu'tezile'ye ve felsefecilere karşı geliştirmiştir. Eş'arî doktrininin en büyük takipçisi İmam Eş'arî den sonra Bâkıllânî olmuştur. Bâkıllâní'nin görüşleri de İmâmü'l-Haremeyn el-Cüveynî tarafindan geliştirilmiştir. Cüveyni den sonra bayrağı Gazâlî devralmıştır. Gazâlî sadece Eş'arî kelâmını devam ettirmekle kalmamış, Eş'arîliğin nihaî zaferini de temin etmiştir.
Sayfa 289Kitabı okudu
Sen'den En Güzeli Umulur...
Evet büyüktü, çok büyüktü günahlarım Fakat Rabb'im onları affınla kıyasladım Affın daha büyüktü Sen affedensin tüm günahları Cömertsin, lütfeder, bağışlarsın. Beni affedersen eğer, Sınırı geçmiş bir âsi kulu Affetmiş olacaksın.
Sayfa 31 - Şule Yayınları
7.cilt
1761. Ebû Mersed Kennâz İbni Husayn radıyallâhu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Kabirlere doğru namaz kılmayınız ve kabirler üzerine oturmayınız." Müslim, Cenâiz 97, 98. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 73; Tirmizî, Cenâiz 57; Nesâî, Kıble 11. ... Müslümanların namaz kılarken yönelecekleri ve kıble edinecekleri tek yön Kâbe'dir. Bunun dışında bir yeri ve yönü kıble edinmek câiz değildir. Herhangi bir kabri kıble edinerek ona karşı namaz kılmak ise yasaklanmıştır. Çünkü bir kimsenin kabrini kıble edinmek o kabirde medfun bulunanı veya onun kabrini tâzim ve o kişiyi veya kabri ibadete lâyık görmek anlamına gelir. Eğer durum gerçekten böyle ise bu bir nevi küfürdür ve asla affedilmez. Kıble edinme gibi bir niyeti olmaksızın herhangi bir kabre karşı namaz kılmak da mekruhtur. Hanefîlerin ve diğer birçok ulemânın bu husustaki görüşleri kabre karşı namaz kılmanın mekruh olduğu yönündedir. İmam Şâfiî bu konuda şöyle der: "Yaratılmışlardan birinin kabrinin mescit edinilecek derecede tâzim olunmasını ben kerih görürüm. Bunun hem o kişiye hem de ondan sonra gelecek insanlara fitne olacağından korkarım." Şayet kabir ile namaz kılan kimse arasında duvar veya tahta bir bölme ya da herhangi bir engel varsa o takdirde böyle bir mekanda namaz kılmakta sakınca yoktur. Yasaklık, arada bir engel olmaksızın doğrudan doğruya kabre karşı namaz kılınmasıyla ilgilidir.
Sayfa 320Kitabı okudu
194 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.