"Size şunu söylemem gerekir Mösyö! Üç direkli gemim hakkında bilgi almaktan neredeyse belirsizlik içinde beklemek kadar korkuyorum. Belirsizlik bir ölçüde umudu barındırır."
Sayfa 329 - İş Bankası Kültür Yayınları 1. CiltKitabı okuyor
“Size sorunu çözmeniz için yardım ettiğim ve söylediklerimi söylediğim için üzgünüm," dedi.
"Ama neden?" diye sordu Dantès.
"Çünkü yüreğinizi daha önce hiç tanımadığı bir duyguyla, intikamla doldurdum."
Dantès gülümsedi.
Sayfa 196 - İş Bankası Kültür Yayınları 1. CiltKitabı okuyor
"Aslında, böyle bir suç işlemek için duyduğunuz, hiç düşünmediğiniz içgüdüsel bir korkudan dolayı," diye karşılık verdi yaşlı adam, "çünkü sıradan ve olanaklı şeylerde doğal arzularımız bizi doğru çizgiden sapmamamız konusunda uyarırlar. Kaplan doğası itibarıyla, yazgısından dolayı, kan dökmek için sadece tek bir şeye ihtiyaç duyar, koku alma duyusu onu avının yakınlarında olduğu konusunda uyarır. Hemen bu ava doğru hamle yapıp üzerine atlar ve onu parçalar. İçgüdüsüne itaat eder. Ama insan tam tersine kandan tiksinir; onu katil olmaktan tiksindiren toplumsal yasalar değil, doğal yasalardır."
Dantès'in kafası karıştı. Gerçekten de, zihninde ya da daha doğrusu ruhunda kendisi farkına varmadan olup bitenlerin açıklaması buydu çünkü bazı düşünceler akıldan, bazıları yürekten gelir.
Sayfa 180 - İş Bankası Kültür Yayınları 1. CiltKitabı okuyor
Düşünürsem, benim de hayatımın belli başlı dönemlerini, yediğim darbeler birbirinden ayırıyor. Bir tanesi, hiç kuşkusuz, lisedeyken suratıma basket topu yemem. Çok önemli gibi görünmeyebilir ama bu dünyada çevrede hüküm süren aptallıkla ilgilenmeden kendi yolunda gitmek gibi bir şeyin mümkün olmadığının idrakine ilk vardığım andır muhtemelen. Siz kendinizi dış dünyaya ne kadar kapasanız da, kimden geldiği belli olmayacak şekilde bir saldırıya uğrayabilirsiniz, üstelik bu saldırı cezasız kalabilir. Bu olasılıkla yaşamayı öğrenmek zorundasınız.
Umut dediğimiz duyguda açıklanmaya muhtaç bir tuhaflık olduğunu düşünmüşümdür. "Bir umuttur yaşamak" gibi laflarla yüceltildiğini görürüz sık sık. Her şeye rağmen umudunu kaybetmeyen karakterlerin hikâyelerini izleriz ya da okuruz. Oysa aslında, aklın, geleceğe ait bir olasılığı gerçektekinden farklı algılamasından başka bir şey değildir. Beklediğimiz, arzu ettiğimiz sonucun gerçekleşme olasılığını olduğundan yüksek sanma eğilimindeyiz. Rulet denilen oyunun yeterli zekâda ve akıl sağlığı yerinde kabul edilen insanlar tarafından oynanabiliyor olması bile bunun için yeterli kanıttır. Peki neden böyle bir şey var? Neden insan, küçük bir olasılığı, sırf gerçekleşmesini çok istediği için olduğundan büyük görüyor? Bir de adına "umut" diyerek methiyeler düzüyor?
Belki de durum tam olarak böyle değildir. Burada sadece olasılığın büyüklüğü değil ona karşı duyduğumuz istek de denkleme katılmalı. Aslında dikkate almamız gereken bu ikisinin çarpımıdır. Çünkü gerçekçi bir karar verebilmek için, sadece olasılıkları değil onların gerçekleşmesinden beklenen kazançları ve gerçekleşmemesinin getireceği kayıpları da dikkate almalıyız.
Merhaba Hikmet Bey,
Henüz okudum hikayenizi.
Çok üzüldüm...
Ama kendime.
Sevgi ve saygılarımla.
Hayatla yüzleşmelerin etkisinden kurtulamayan okuyucunuz.
Peki, kısıtlı veya yeteneklere uygun şekilde kısıtlanmış bir oy hakkıyla kitlelerin verdikleri oylarda gelişme görüleceğini mi varsaymalıyız? Bunun doğruluğunu bir an için bile düşünemem. Bunun sebebi de terkibi ne şekilde olursa olsun toplulukların zihnî seviyelerinin düşüklüğüne dair daha önce söylediklerimde görülebilir. İnsanlar kitlenin içinde daima eşitlenirler ve umuma dair meseleler söz konusu olduğunda kirk akademisyenin oyu, kırk sakanınkinden daha makbul değildir. İmparatorluğun yeniden kurulması gibi genel oy hakkının suçlu bulunduğu hadiselerde oy kullananlar yalnızca âlimler ile eğitimlilerle sınırlandırılmış olsaydı dahi neticenin de- ğişebileceğini hiç zannetmiyorum. Bir kişinin Yunanca veya matematik bilmesi yahut mimar, veteriner, doktor, avukat olması, o kişinin toplumsal meselelerde özel bir kavrayışa sahip olduğu anlamına gelmez. Bütün iktisatçılarımız iyi eğitimli kişilerdir, çoğunluğu profesör veya akademisyendir. Ancak üzerinde mutabık oldukları himayecilik veya çift maden sistemi tek bir genel mesele var mıdır? Bunun sebebi, kişilerin sahip oldukları ilmin, aslında toplumsal cehaletin epeyce seyreltilmiş hâlinden ibaret olmasıdır. Çok sayıda bilinmezin devreye girdiği toplumsal meseleler karşısında bütün cehaletler eşitlenir.
Dolayısıyla seçmenler sadece ilim sahibi kişilerden oluşsaydı da bu kişilerin oyları bizi şimdikinden daha iyi bir sonuca ulaştırmazdı. Onlar da kendi hislerine veya destekledikleri partinin ruhuna göre hareket edeceklerdi. Halihazırdaki güçlüklerin hiçbirinden kurtulamayacağımız gibi bir de kastların ağır zorbalığına maruz kalırdık