Kiyoaki de tıpkı Honda gibi bankın üzerindeki karları itti, sonra oturdu. Karın parıltısı yüzünden birbirlerine bakarken gözlerini kısmak zorunda kalıyorlar, bu da havadaki duygusal gerginliği azaltıyordu. Aşağıdaki göl görünmüyordu, ağaçların karla ağırlaşmış dalları arasından gölü görebilmek için ayağa kalkmaları yeterdi oysa. Dört yanlarından
“Ay ışığına batmış,
Karabiber ağaçları,
Gümüş tozu...
Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar,
Yaseminler unutulmuş...
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var,
Çünkü ayrılık da sevdaya dahil,
Çünkü ayrılanlar hala sevgili..
Hiç bir ânı tek başına yaşayamazlar,
Her ân ötekisiyle birlikte,
Her şey onunla ilgili...
Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
Gittikçe genişleyen,
Yakılmış ot kokusu..
Yıldızlar inanılmayacak bir irilikte,
Yansımalar tutmuş bütün sahili,
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var.
Öyle vahşi bir tat ki dayanılır gibi değil..
Çünkü ayrlık da sevdaya dahil,
Çünkü ayrılanlar hala sevgili...”