“Hayır. Sizden buna inanmanızı bekleyemem. Bir yalan olarak kabul edin - ya da bir kehanet. Atölyede rüya gördüğümü varsayın. Soyumuzun başına gelecekler üstüne tahminler yürüttüğümü, sonunda da bu uydurduğumu düşünün...” der, Wells ve okuyucuya bu hikayeye inanmak veya inanmamak arasında seçim yapma şansı verir. Bundan sonrası her okuyucunun kendi bileceği iştir.
Lakin ne olursa olsun, okuması keyifli, düşündürücü bir dereceye kadar ütopik, bir yerden sonra ise distopik bir kurgu ile olağan üstü bir hikaye var elimizde. Üstelik, bir sona varmayan bu hikaye için okuyucu gözlerini kapattığında dilediği sonu kendi düşleyebilir ve/veya yazabilir. Her şey hayal gücünden ibaret...
Zaman MakinesiH. G. Wells · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202428.9k okunma
"bu kitabın kapağına dört örnek öykü de yazabilirdim. dört! niçin! çünkü bu önsöz de bir öyküdür. bir öykü, bunda anlaşalım ve bir nivola değil, bir öykü."
diye başlar kitabına unamuno.
neden "örnek öykü" olduğunu anlatır.
"cervantes don kişot'tan sonra yayımladığı öykülere örnekler adını vermişti, nedeni: 'yararlı bir
Bugün çoğu insanın bildiği gibi şüphe ve kararsızlık benzer sonuçlara işaret etse de ikisinin arasında sınır belirsizdir. Bu yüzden Herhangi bir şeye dair Sahip olduğunuz bilginin eksikliği sizde şüpheye neden olurken Herhangi bir şeye dair Sahip olduğunuz bilginin fazlası size kararsızlığa neden olur. Mesela Allah'a inanmak veya inanmamak arasında kalmak, Sinemaya mı yoksa tiyatroya mı gitmek arasında kalmaktan daha farklıdır. Birincisinde bir şüphe ikincisinde ise bir kararsızlık söz konusudur. Çünkü Birincisinde Allah'ın varlığına ya da yokluğuna dair bir bilgi eksikliği söz konusudur ve bilgideki bu eksiklik kişide şüpheye neden olur. Ikincisinde ise bilgi de bir eksiklik değil fazlalık söz konusudur. Çünkü kişi sinema veya tiyatronun işleyişine dair her şeyi bilmektedir ve bilgideki bu fazlalık kararsızlığa neden olur. Şüpheye zihnimize giren bilgi veya girdi eksikliğinin yansıması iken kararsızlık ise zihnimize giren bilgi veya girdi fazlalığının yansımasıdır.
"Düşünce ve ifade özgürlüğü olmayan yerde beyin nefes alamaz. Düşünmek,hayal etmek,tartışmak hatta inanmak veya inanmamak bile sınırlandırıldığı için beyinler gidiyor."
Düşünce ve ifade özgürlüğü olmayan yerde beyin nefes alamaz müdür bey! Düşünmek, hayal etmek, tartışmak hattâ, inanmak veya inanmamak bile sınırlandırıldığı için beyinler ya gidiyor, gidemeyenler de ..
Hıristiyanlar ve Yahudiler yanlış bir biçimde, Babil Kulesi
inşasının Sümer’de olduğuna “inanmaya” koşullanmışlardır.
Ancak ben, Sümer’i kurmuş ol an Türkl erin ve kadim
Hinduların, insan soyunun kaynağı ve merkezi olan efsanevi
Meru Dağı’ndan oraya göç ederlerken hikâyeyi de bera‐
berlerinde götürdüklerini söylüyorum. Gerçekten de
Acaba hu kadar geniş ve mükemmel olan bu tabii düzenin amaçlı bir düzen olduğuna inanmak mı, yoksa bunun tamamen bir tesadüf neticesi olduğunu kabul etmek mi daha akılcıdır? Tesadüfle olan bir düzen uyumlu ve devamlı olabilir mi? Aslında tesadüfün kendisi bile daha temel amaçlı olan bir
çerçeveyi var saymıyor mu? Kur'an'a göre Allah'a iman, ama gerçek bir iman, tecrübe yolu ile elde
edilen, fakat bağımlı olan tüm ispatlardan daha güçlü temeller üzerindedir; aslında onlardan çok daha kuvvetlidir. Çünkü bu koca kainatın tamamen tesadüf eseri olduğunu söylemek çok daha az akılcı ve hatta akıl dışıdır. İşte bu yüzdendir ki, Kur'an'ın insanları imana davet etmek ve düşünmelerini
sağlamak için sık sık şu ifadeleri kullandığını görmekteyiz: "Tefekkür etmez misiniz?", "Düşünmez
misiniz?", "Görmez misiniz?". Şunu tekrar belirtelim ki, burada "tefekkür etme", "düşünme" ve "görme" Allah'ın varlığını ispat eden delilleri mantık yolu ile kurmaya çalışmak veya Allah'ın varlığını çıkarmak anlamına gelmez; belki Allah'ı "keşfetmek", yani "bulmak" ve böylece basiretli bir şekilde idrakini geliştirerek akıl için perde teşkil eden gaflet bulutlarını dağıtmak demektir