Ütopyalılar, sözgelimi gökyüzüne bakacak onca yıldız varken insanın bir taş parçasındaki donuk ışıltıya niçin hayran kaldığını yahut giysisi daha ince yünden yapıldı diye kişinin kendini başkalarından niçin üstün görme aptallığına düştüğünü anlayamazlar. Ne de olsa o güzelim giysiler de bir zamanlar koyunların üstündeydi ve kimseyi bir koyundan daha yüksek bir konuma getirdiği de görülmemişti.
Biz ince bel, ela göz, sütun bacak için sevmedik güzelim!
Gümbür gümbür bir yürek diledik kavgamızda...
Ateşin yanında barut, barutun yanında ateş olasın diye! ..
Rakı sofralarında söylenip, acı tütün çiğnercesine sevdik
ANLAYAMADILAR...
“Güzelim, yiğidim, tavşan sekişlim, elma gözlüm, kız perçemlim, sırma yelelim, yağız atım, senin gelişin iyi bir şeylere alamet. İnce Memedimden, Ali suretlimden, Genç Osman yüreklimden haber mi getirdin, söyle bana, Hürü Anacık kurban olsun sana.
Evinde Mustafa'nın en çok canını acıtan şey, Mesude'nin küçük, beyaz, ince parmaklı elleriyle diktiği gece yaseminlerinin o acımsı, baştan çıkarıcı kokusuydu. Mesude'nin eli bereketliydi zaten, ne dikse yeşerirdi. O yasemini de evin duvarına sardırmış, beyaz çiçeklerinin açışını hayran hayran izlemiş, Mustafa da karısının o güzelim çiçeklere gösterdiği sevecen özene hayran olmuştu. Hatta bir gün, Mesude'nin o incecik, zarif, hayal gibi görüntüsüyle yaseminlere elini uzatışına bakmış ve demişti ki "Çiçeğe dokunuşu çiçekten güzel."