Misyonerlerin bir kişiyi dahi olsa kazanmak uğruna buralara durmaksızın gelip gittiklerini rahatlarını bozup tüm kabiliyetlerini kara kıtayı Hıristiyan yapmak için harcadıklarını görüyoruz.Önceden silahla geldikleri bu yerlere İncil bırakıyorlardı,şimdi İncil ile gelip silah bırakıyorlar halka.
düşünce kafamızın içinde, kendi etrafında dönen bir yumak gibidir, yünü yer yer gevşek, bazı yerlerde ise sıkıdır. Yumak halindeki ipliğin tam uzunluğunu ise bilemeyiz, açıp ölçmemiz gerekir, ama ne yaparsak yapalım, bu işi yardımsız beceremeyiz..
"Hangi kayadan yontulduğunu, hangi çukurdan çekilip çıkarıldığını hatırla."
Güldü. "Peki ya kanatların?" dedi. "Kürek kemiklerinde hâlâ köklerini taşıyorken onları nasıl unutabilirsin?"
Bir şey demedim. İncil'e göre yalnızca meleklerin kanatları vardır; biz geri kalanlar kurtarılmayı beklemek zorundayız.
Matematikte onlu ve altılı sistemi kullanmışlardır. Bugün onlu sistem dışında altılı sistem de saat, dakika, daire ölçümünde kullanılmaktadır. Okullarda matematik öğreniminde çarpım tabloları, çeşitli problemlerin çözümü yer almaktadır. Yunanlı Fisagor'a (Pisagor) mal edilen Fisagor teoremi de tablet üzerinde çizilmiş olarak bulunmaktadır. Cebirin kökeni de Sümerlilere dayanmaktadır.
“Ey başkasını yargılayan insan!!
Kim olursan ol, özrün yoktur. Başkasını yargıladığın konuda,
kendini mahkum ediyorsun.
Çünkü yargılayan sen,
aynı şeyi yapıyorsun…!”
Pavlus romalılar 2 ayet 1. Bap
Fakat kuzeyden gelen ve barbar olarak nitelenen bu kavimler, kültür ve inanç bakımından gelişmemiş oldukları için, Roma devrinden kalma bütün müesseseleri yıkmışlar ve bunların yerine yeni müesseseler kuramamışlardı. Böylece eski Roma okulları kapatılmış, okuma yazma bilenlerin sayısı azalmış ve Batı Avrupa derin bir cehalet uykusuna dalmıştı. Kilise, putperest olan bu insanları Hıristiyanlaştırmayı başarmış ve kendi isteği doğrultusunda yönlendirmiştir. Bir süre sonra bilim, kültür ve düşünce, papazların tekeline girmiş; onlar da, insanlara lazım olduğu kadarından fazla bilgi vermeyi gereksiz gördüklerinden ve lazım olan bilginin de kutsal sayılan İncil ve Tevrat'ta açıklan- dığını, dolayısıyla bunun dışında bir bilgiye gerek olmadığını, hatta bunun zararlı olduğunu iddia ederek halkın bilinçlenmesini önlemişlerdi.
İşte Batı dünyasının, dokuz asırlık bu dogmatik ve skolastik uykudan uyanmasını ve içine düştüğü karanlıktan kurtulup aydınlığa kavuşmasını sağlayan asıl faktör, İbn Rüşd tarafından geliştirilen bu yeni metodolojik yaklaşım olmuştur.