ATATÜRK İLE ALDATIYOR OSMANLI GÖRÜNÜMLÜ ŞER İMPARATORLUĞU KURMAK İSTİYORLARDI
Mahşer tufanı ve canlı ölüler ibretine konu ve canı yaratan tarafından maddi delil olarak alınanın cenazesi üzerine Osmanlı sancağı örtüldü.
Bu çoğu insanın gözünden kaçtı.
Atatürk ile heykel yaparak toplumu aldatıyor, ülkem varsa ben varım diyor, Amerikan ve
Osmanlıların Rusya nezdindeki girişimlerinin yine de bir minvale girmiş olduğu söylenebilecekken, mayıs ayındaki Yalta görüşmeleri sonrasında olduğu gibi, İngiliz Dışişleri yine son derece etkin bir müdahalede bulunacak ve süreci rayından çıkartacaktır. Nicolson ve Grey'in Osmanlıların netice almaya yaklaştığını gördükleri Rusya'ya yönelik diplomasinin önünü kesmek için buldukları yol, Osmanlı İmparatorluğu'nun toprak bütünlüğünün üç İtilaf devleti tarafından bir arada garanti edilmesi yönünde 14 Ağustos günü ortaya attıkları fikirdir. İlk bakışta ne kadar olumlu ve birden her sorunu çözer gibi gözükse de bu fikir esas itibarıyla içeriksiz bir göz boyamacadan ileri gitmemekteydi. Zira Osmanlıların toprak bütünlüğü, olması gerektiği gibi ikili düzeyde devletten devlete değil, İtilaf şemsiyesi altında garanti edilmek isteniyordu. Bu halde de bir siyasi yapı olarak İtilaf sona erecek yahut taraflardan biri savaşın bir aşamasında, hatta savaştan sonra İtilaf Bloku'ndan ayrılacak olduğu takdirde toprak garantisinin neyin üzerinde oturacağı sualinin cevabı yoktu.
1914 Ekim'inin ileriki günlerinde İngiliz büyükelçisi şu bilgiyi iletiyordu: Halep vilayetindeki Müslümanlar, öyle büyük bir propaganda bombardımanına uğramışlardı ki, kayzerin Müslüman olduğuna ve Almanların Rusya'ya karşı İslam için savaştığına inanmış görünüyorlardı. Alman ve Türk propagandacılar kayzerden "İslam'ın dostu ve koruyucusu Hacı Wilhelm" diye söz ediyorlardı. Kendisinin Osmanlı İmparatorluğu'na yaptığı ziyaretler de geniş kitlelere duyurulmuştu. Eşref Kuşçubaşı birçok defa şu noktayı belirtmiştir: Bu tür unvanlar Teşkilât-ı Mahsusa propagandacılarını oldukça eğlendimiş, ancak bunların pratik değeri, kayzerin adını hiç duymamış ve çok uzakta bir memleket olan Almanya'yı belli belirsiz bilen yığınların cehaletiyle sınırlı kalmıştır.
Ne var ki, İngilizler bu durum karşısında tarihin en güçlü ve değilmez silahlarından ikisini bazı Arap liderlere sunmuş ve sonuç almayı başarmıştır. Bu silahlar tüm Arapları içine alan büyük bir imparatorluk vaadi ve Arap liderlerin hayal edemeyecekleri kadar bahşedilen İngiliz altınıdır.
Osmanlı İmparatorluğu iaşe sorunu yaşarken, İngilizlere karşı taarruz edecek gücü kendinde bulamazken asilerin İngiliz vaatleri karşısında Osmanlı safında yer alması bağımsızlık beklentisini dikkate almamak olurdu. Belki de bu tarihi bir fırsatın kaçırılması olarak da görülebilirdi. Ne var ki, elde edilen bağımsızlık süreçleri bölgede güçlü devletler oluşmasına hiçbir zaman imkân tanımamış ve oluşan yönetimler Batılı ülkelerin etki alanında kalmışlardır.
Sayfa 288 - cihad-ı mukaddes sonrasında”Kitabı okuyor
Toplumların yeme-içme kültürleriyle ilgili araştırma yapmak; insanların yaşamı, kültürel özellikleri ve toplumdan topluma değişen damak lezzetleri hakkında fikir verebilir. Bu bakış açısıyla insanlık tarihi boyunca günlük hayatın bir parçası olan içeceklerin tarihini okuyarak geçmişteki olaylar ve olguları daha kolay anlamlandırabileceğimizi
Şerif Hüseyin McMahon'a yazdığı 14 Temmuz 1915 tarihli ilk mektubunda, istisnasz bütün Arap milletinin hürriyetlerini gerçekleştirmeye ve yönetimlerini kendi ellerine almaya karar verdiğini, böyle bir gayenin gerçekleşmesini desteklemenin ve buna yardım etmenin İngiltere'nin de menfaatine olduğunu belirterek şu teklifleri ileri
Osman Balcıoğlu'nun "Ela Gözlü Pars: Celile" adlı romanı, okuyucuyu hem bireysel hayatların hem de toplumsal değişimlerin iç içe geçtiği bir dönemin ortasına götürüyor. Kitap, bir yandan Kurtuluş Savaşı döneminde yaşananları canlı bir şekilde aktarırken, diğer yandan Nazım Hikmet'in annesi Celile Hanım'ın ve Nazım'ın
Gertrude, İngiliz Gizli Servisi'nin resmi bir elemanı değildi. Topladığı bilgiler İngiltere için bir hazine değerindeydi. Birinci Dünya Savaşı çıktıktan sonra onu Gizli Servis'in bir şubesi olarak kurulan Arap Büro'ya götüren sebep de Arap dünyası halkındaki derin bilgisi ve çöllerde kazanmış oldukları dostluklarıydı. Yakınlık kurduğu Arap şeyhleri daha sonra İngiltere lehine Osmanlı İmparatorluğu'na karşı ayaklanan isimler olacaktı.
Bugün Sömürgeci Batı hegemonyası tarafından dünyanın her tarafına ithâl edilen ve adına, "Modern Demokrasi" denilen sistemler de, arkaplânda milletlerin esaret edilmesine dayanır. Liberal Demokrasi adı altında mülk sahibi kapitalistlere sınırsız bir mal ve servet biriktirme özgürlüğü tanınmıştır. Hattâ Irak işgalinde olduğu gibi, "madem demokrasi istemiyorsunuz, o hâlde geberin!" dahi denir.
Modern Ingiliz demokrasisinde İrlandalılar sâdece Britanya İmparatorluğu için vardır. Kezâ Hindistan, Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada gibi birçok ülke, İngiliz Kraliyet Ailesi'ne bağlı olarak, "İngiliz Milletler Topluluğu" adı altında iliklerine kadar sömürülmektedir.
Modern Amerika demokrasisinde ise zenciler, daha düne kadar oy kullanma hakkından mahrum bırakılmıştır. Kıtanın asıl sahibi olan Kızılderili halkın bir kısmı hâlen oy kullanma hakkından mahrumdur...
Cezayir ve Türkiye gibi ülkelerde ise daha düne kadar. halkın ekserisinin reyiyle hükümet kuran devlet erkânı, "irticacı" sıfatıyla damgalandıktan sonra, "devletin bekâsı tehlikede!" bahanesiyle asker veya sivil darbeciler tarafından, "demokrasiye balans ayarı" adı altında alaşağı edilirdi.
Vahidettin, 30 Mart 1919'da, Damat Ferit aracılığıyla, 'kendi eli ile yazdığı bir tasarıyı' İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe'a ulaştıracaktır. Özeti şudur: "Osmanlı İmparatorluğu'nun 15 yıl müddetle İngiliz sömürgesi olması."