Hiçbiri -ne Çin, ne Amerika, ne Rusya, ne Hindistan, ne İngiltere, ne Almanya, ne Fransa, hatta ne de birleşmiş bir Avrupa- bu kadar ezici bir konumda bulunmayı hak etmiyor. İstisnasız hepsi, ne kadar soylu ilkelere sahip olurlarsa olsunlar, kendilerini kadir-i mutlak bir konumda bulurlarsa, kibirli, yırtıcı, zorba, nefretlik bir çehre takınacaklardır.
Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşına girmesi bir “çılgın­lık” değil, bir “mecburiyet”tir. 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı’ndan sonra İngiltere ve Fransa, Osmanlı Devleti’ni koruma politikasından vazgeçerek Rusya ve İtalya ile de anlaşıp Osmanlı mirasını paylaşmaya karar vermiş­lerdir. Bu amaçla 1908-1918 yılları arasında Osmanlı’yı parçala­maya ve paylaşmaya yönelik birçok gizli anlaşma yapılmıştır.
Reklam
19. yüzyıldan itibaren Rusya, Fransa, Amerika ve İngiltere, Kürtleri kullanmak için bir taraftan Doğu bölgelerine ajanlar, misyonerler ve konsoloslar gönderirken, diğer taraftan Jaba Nikitin, Minorsky, Orbel gibi güdümlü bilim insanlarına kurgusal bir Kürt tarihi ve Kürt dili hazırlatmıştır. Fransa’da bir Kürdoloji bölümü kurulmuş, Kürt tarihi Şerefname, emperyalist çıkarla­ra hizmet edecek biçimde Avrupa’da yeniden basılmıştır. Amaç Kürtleri milletleştirerek, bağımsızlık vaatleriyle Türklere karşı ayaklandırmaktır. Bunda da başarılı olunmuştur.
Sayfa 139Kitabı okudu
Türkler uzun zaman boyunca devasa bir imparatorluğu yönetmişler, sonradan bu ellerinden yavaş yavaş kayıp gitmişti; bazı toprakları başka güçler- Rusya, Fransa, İngiltere, Avusturya ya da İtalya- tarafından ele geçirilmiş ya da geri alınmıştı; bazılarını da yeniden doğan uluslara - Yunanlar, Romanyalılar, Bulgarlar, Sırplar, Arnavutlar, Karadağlılar ya da daha yakın zamanda Araplar- bırakmak zorunda kalmışlardı; Atatürk yurttaşlarına, yitirilen eyaletlerin ardından ağlamak yerine, kurtarılabilecek olanları kurtarmak gerektiğini açıklamıştı; onlar da kendi dillerini konuşanların ağırlıkta olduğu yerde - özellikle Anadolu, Avrupa'da da dar bir toprak şeridi - bir ulus toprağı oluşturmalı; hemen yanlarındaki başka ulusların aleyhine olsa da oradaki üstünlüklerini pekiştirmeli; yeni giysiler içinde ikinci bir yaşama başlayabilmek için Osmanlı geçmişinin modası geçmiş kıyafetlerinden kesinkes kurtulmalıydı.
Amerika Birleşik Devletleri'nde erkeklerin şifacılık rollerini ele geçirmesi İngiltere ve Fransa'dan daha sonra oldu fakat daha ileriye gitti. Günümüzde muhtemelen Amerika'dan daha az kadın doktor oranına sahip sanayileşmiş bir başka ülke yoktur: İngiltere'de bu oran %24, Rusya'da %75 ve ABD'de yalnızca %7. Ebelik -kadınların yaptığı ebelik- İskandinavya'da, Birleşik Krallık'ta, Hollanda'da ve benzeri ülkelerde hala büyüyen bir meslek iken, burada 20. yüzyılın başlarından itibaren fiilen yasa dışı ilan edildi. Yeni yüzyıla girilirken burada tıp alanı, sert ve varlıklı olma şartını taşıyan kadınların oluşturduğu küçük bir azınlık dışında herkese kapalıydı. Geriye yalnızca hemşirelik kalmıştı ve o da hiçbir şekilde kadınların daha önce sahip olduğu ebelik ve genel şifacılık gibi bağımsız rollerin yerini tutmuyordu.
1839'da Mehmet Ali Paşa'ya karşı Osmanlı İmparatorluğu'yla ittifak kurduktan ve Rusya'nın Balkan Slavlarını desteklemek suretiyle toprak kazanma girişimlerinin önünü kesmeye çalıştıktan sonra İngiltere diğer herkesi aşağı gördüğü bir üstünlük kompleksine kapılarak, uygarlaştırma görevi kisvesi altında başka ülkelerin iç işlerine karışacak hatta askerî müdahalede bulunacak kadar ileri gitmiştir. Büyük Güçlerin Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışırken kendi çıkarlarını gözettiğinin bir kanıtı da özellikle Fransa ve Rusya'nın "Hıristiyanları kâfirlerin kökünü kurutmayı istemekle suçlanan softalardan koruma" bahanesiyle Osmanlı topraklarına giderek artan sayıda misyoner göndermesidir. Hatta Ahmet Rıza misyonerlerin çoğu zaman gayrimüslim azınlıklar arasında milliyetçi duygular uyandırmak için dini kullanarak ve böylelikle de eski yaraları deşerek uluslararası hukuku çiğnediğini belirtiyordu.
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.